Çağımızın Sorunu: Tüketim Çılgınlığı

Bizim hayatta kalma isteğimiz çağımızın bir hastalığı olan tüketim çılgınlığı mıdır yoksa çağımızın yeni normali midir?

Tüketim çılgınlığına giriş

Tüketim çılgınlığı piyasada satın alınan mal ve hizmetlerin tüketimini artırmanın her zaman arzu edilen bir hedef olduğu ve bir kişinin refahının ve mutluluğunun temel olarak tüketim malları ve maddi mülk edinmeye bağlı olduğu fikri olarak tanımlanmıştır.

Günümüz toplumunda da tüketim artık bir zorunluluktan veya ihtiyaçtan ortaya çıkmamaktadır. Tüketimi mutluluğun ve hazzın bir gerekliliği olarak tanımlayabiliriz. Tüketim olgusu, tüketici bireyin kullandığı eşya, bitirdiği yiyecek ve içeceklerin karşılanması olarak, zaman içinde değişerek olgunlaşmıştır ( Demirel ve Yegen 2015). Tüketim sayesinde oluşan yoksunluğumuzu giderebiliyoruz fakat bu giderme sürecinde bir çok farklı faktörle karşılaşıyoruz. Başka bir deyişle insan yaşamını devam ettirmek için tüketmek zorunda olan bir varlıktır fakat ihtiyaç doğrultusunda tüketmek yerine isteklerin tüketilmeye başlanılmasıyla tüketim kavramının anlamı zamanla gelişerek değişmiştir. 


Mutluluğun anahtarını anlık isteklerimize bağlıyoruz

 Kendini anlamlandırma çabasına giren insan bunu günümüzde tüketim üzerinden yapmaktadır.Burada şüphesiz ki karşımıza ilk çıkan etmen de sosyal medyanın etkisi olmaktadır. "Size özel fırsatlar" adı altında sunulan tercihlerle bir kimlik inşa etme ve statü oluşturma yarışına girilmektedir. Bu bağlamda artık ihtiyacımız sadece yemek yiyerek doymak değil en iyi görüntüyü ve açıyı anlık olarak yakaladığımız yemeği sunma şeklini alıyor. Evimiz sadece barındığımız yer değil; içini en iyi teknolojiyle donattığımız yer haline geliyor. Anlık yaşadığımız mutlulukla birlikte tüketim arasında bağ kuruyoruz. Bu durumda gereğinden fazla yapılan tüketimle zihinlerimiz daha meşgul, daha saplantılı hale geliyor. 

Popüler haz

Sosyal medyanın da etkisiyle ihtiyaçlarımıza yeni anlamlar yükleyerek onu daha   "bize özel" hale getirmeye çalışıyoruz. Aslında kişiselleştirilen reklamlarımız, kişiselleştirilen teknolojik araçlarımız, kişiselleştirelen dolaplarımız ve daha fazlası bizi zaman geçtikçe daha çok birbirimize benzer hale getiriyor. Medya aracılığı ile üretilen ve bizi tüketmeye yönelten hizmetler her ne kadar çok çeşitli ve yeni bir benlik sunuyormuş gibi görünsede aslında bizimle birlikte popüler kültürün birer parçasını oluşturuyor. Bunun sonucunda tüketim bir yaşam biçimi haline geliyor. Adapte olduğumuz ve bir parçası olduğumuz bu sistemden tüketerek haz almaya başlıyoruz. 

Üretmek için tüketmek

Toplumlar geçmiş zamanda bir üretim temelliyken günümüzde tüketim toplumu haline gelmiştir. Açıkca görülmektedir ki zamanla tüketime ve harcamalara yapılan vurgu artmıştır. Bu sebepledir ki modern insan doğal yeteneklerini unutmaya başlamıştır. Yenilik ve hız tutkusuna kapılmış günümüz insanı, tüm dikkatini lüks tüketim ve aşırı harcamayı yapılandıran reklam ve teknolojik gelişimin sinerjisine vermektedir (Şentürk,2008).

İnsanla birlikte toplumda değişir, gelişir. Değişim ve sonuçları kaçınılmazdır. Şu anda da medyanın ışığı altında popüler kültür bir yaşam biçimi olarak görülmektedir. Tüketim toplumu olarak isteklerimize göre ihtiyaçlarımızı şekillendiriyoruz ve bu şekilde tüketimden haz alıyoruz. Bu da bize gösteriyor ki birey kendi yaşamında söz sahibi olmasa bile kendini tüketim ve harcamalarıyla ifade ederek manevi ihtiyaçlarına çözüm aramaktadır.