Çekim Yasası vs. Kendini Gerçekleştirme
Çoğu insanın çatıştığı noktada ortak noktayı bulmak. Bilimsellik ve maneviyat.
Kısaca bilimsellik vs. spiritüalizm… Yıllar boyu insanları ciddi anlamda ayırmayı başarmış iki “dal”. Bazen ikisini birlikte kabul edenlere rastlansa da özellikle bilimselliğe bağlı olanlar, asıl hedefleri sorgulamakken, hiç üzerine bile düşünme gereği duymadan “deli saçması” etiketini yapıştırarak, karşı tarafın görüşünü adeta körü körüne reddedebiliyor. Tabii bunu yaparken de asıl hedeflerinde saptıklarını pek de farkına varamayabiliyorlar.
Spiritüalizme geldiğimizdeyse, birçok bağnaz, açık fikirli gibi çeşitli görüşlere sahip insanlar barındırsa da çoğu bilimi reddetmiyor aksine iki konunun birbirini doğruladığına inanıyorlar. Aslına bakarsak, bu çoğu zaman da doğru. Bazı bilime kendini adayanlar bunu reddetse de aslında spiritüalizm de bilimsellik de genellikle birbiriyle bir belirli noktada kesişiyor. Neredeyse her insanın bu zamana kadar inandığı dua, dilek, hedef listesi… Artık her neyse bunlara giden yol aslında bilimsellikte de spiritüalizmde de bir nevi aynı…
Örneğin, çekim yasası ve kendini gerçekleştiren kehanet… Adı farklı olsa da hedeflediği şey her zaman aynı… Çok basit, günlük hayattan bir örnek verecek olursak: Bir öğrenci düşünelim bu öğrenci okulunun ilk yıllarında başarısız olmasına rağmen sonraki yıllarda hırslanıp başarısına başarı katmış ve okulun en iyisi olmayı başarmış. Kendini gerçekleştiren kehanete göre:
Bu çocuğun artık aklına “ben başarılı biriyim” düşüncesi yerleşiyor ve o bu düşünce üzerine belki de etrafındakilerin ona inancı üzerine, kendi benliğine aykırı bir davranışta bulunmamak için hep çalışmaya devam ediyor ve sonuç olarak başarı kaçınılmaz oluyor. Çekim yasası perspektifinden bakarsak bu durum, bu bireyin, başarılı bir öğrenci gibi davranmaya başlaması ve çevresinin de kendisinin de bu frekansa girmesiyle birlikte okulunun en iyisi olmaya başlıyor ve hedeflediği gerçeğe sonunda ulaşıyor. Her açıklamada da aslında düşünce gücü o düşünceyi gerçekleştirmeye uygun davranışlara, davranış da hedefe giden yola dönüşüyor sonuçta da başarı kaçınılmaz oluyor.
Demem o ki birçok noktada kesişen bu iki ayrı kesim eğer önyargılarını kırabilip, o kadar da ayrı noktalarda olmadıklarını görürlerse veya her iki tarafında ayrı ayrı haklı olabileceğini belki de tek bir doğrunun olmadığını kabul edebilirlerse, bu insanlar arasında ayrışmaya sebep olan şey de gücünü yavaş yavaş kaybedebilir.