Çerkes ve Abhaz Mitolojilerinde Apsatlar: Kutsal Varlıklardan Karanlık Gölgeler

Apsatlar kötü ruhlar, Kara Göl lanetin kaynağı, Şana fedakâr kahraman, Yıstılar ise iyilik ve kötülük arasında gidip gelen varlıklar.


Bu hikayede bahsedilen Apsatlar, Çerkes ve Abhaz mitolojilerinde kötü ruhlar veya karanlık varlıklar olarak kabul edilir. Bu varlıklar, genellikle lanetlerle ilişkilendirilir ve bir zamanlar insan olduklarına inanılır. Kara Göl, mitolojilerde genellikle geçiş noktası ya da lanetin kaynağı olarak tasvir edilir. Şana, fedakâr bir kahraman olarak, halkını kurtarmak için kendini feda eden bir figürdür. Bu karakter, halk hikâyelerinde cesurca büyük kararlar veren kahramanları simgeler. Yıstılar ise Çerkes ve Abhaz mitolojisinde, doğaüstü varlıklar ya da ruhlar olarak, bazen insanları koruyan bazen de onları cezalandıran figürler olarak ortaya çıkar. Yıstılar, özellikle iyilik ve kötülük arasında dengeyi sağlamakla yükümlü kabul edilirler.

Bu mitolojik figürler, Çerkes ve Abhaz halklarının sözlü geleneklerinden derlenmiş ve tarih boyunca halkın korku, inanç ve değerlerini yansıtan anlatılardır.

Kafkasya’nın rüzgârı, eski hikâyeleri taşır. Her esintide, kaybolmuş isimler, unutulmuş yüzler vardır. Ve bazı geceler, dağların zirvesine yakın bir yerde, rüzgâr hiç durmaz. İşte o zaman, kulak verirsen, gölün üzerindeki fısıltıyı duyabilirsin:

"Kan dökülmesin diye kan verdim… Aydınlık için karanlığa gömüldüm…"

Ama bu sesi duyan pek azdır artık. Çünkü kimse Kara Göl’e yaklaşmaz. Orada ne olduğunu bilmeyenler korkar, bilenler ise sadece susar. Çünkü bazı hikâyeler anlatılmaz, yaşanır. Ve yaşananların ağırlığı, bazen bir ömür boyu taşınır.

KÖKLERİ UNUTULMUŞ KORKU

Çok eski zamanlarda, Kafkas dağlarında bir kan açlığı doğdu. Ama bu açlık insanlara ait değildi. Onlar sadece kurban oldu.

Apsat, bir zamanlar avcıların ve ormanların koruyucusuydu. O, doğanın dengesiydi. Ama ne oldu biliyor musun? İnsanlar dengenin ne olduğunu unuttu.

Onlar sadece aldılar. Öldürdüler. Kan akıttılar. Ve sonra, kan onlardan daha fazlasını istedi.

Bir avcı, ormanda ilk günahsız ölümü işlediğinde, bu açlık uyandı. Ve Yistılar, ilk kez gölgelerden çıktı.

YISTI: KAN ASLA YETERLİ DEĞİLDİR

Yistılar… İnsan mıydılar? Bir zamanlar belki. Ama şimdi? Şimdi sadece açlar.

İlk başta, avcılardı onlar. Geceleri uyanık kalanlar, doğayı dinleyenler… Ama şimdi gece onları dinliyor.

Bir Yistı’nın gözleri karanlıkta yanar. Derisi soğuktur. Kalbi atmaz. Ama yine de yaşar.

Ve kan içtiklerinde? Ah, işte o zaman gerçekten uyanırlar.

İlk Yistı kimdi? Hatırlayan yok. Ama Aslanbek’in adı hâlâ fısıldanır. O bir savaşçıydı. Bir kahramandı. Ama şimdi? Şimdi bir gölge.

Ve en kötüsü? Asla yalnız değil.

ZIŞA: FISILTILARIN EFENDİSİ

Ama Yistılar sadece aç yaratıklar değildir. Onların bir efendisi vardır. Bir gölge. Bir varlık. Zışa.

Zışa ne bir adamdır, ne bir kadın. Ne yaşayan, ne ölü. O, gecenin kendisidir.

Onu göremezsin. Ama fısıltılarını duyarsın. Ve o fısıltıları duyan bir daha hiç sessiz kalmaz.

Çünkü Zışa’nın sözleri, kan gibi akar. Sen farkına bile varmadan, içine işler. Ve o ses, kulağına bir kez girdi mi? İşte o zaman asla eskisi gibi olamazsın.

İnsanlar, Zışa’nın adını yüksek sesle söylemez. Çünkü fısıltılar bazen cevap verir.

KURBAN: ŞANA’NIN SONU

Büyükler toplandı. Kılıçlar kuşanıldı. Ateşler yakıldı. Ama hiçbir şey Yistılar’ı durdurmadı. Onlar ölüydü. Ve ölüyü nasıl öldürürsün?

İşte o zaman, biri çıktı.

Şana.

Gençti. Ama yaşlılardan daha bilgeydi. Güçsüzdü. Ama savaşçılardan daha cesurdu.

Ve o, gitmeyi seçti.

Kara Göl’e gitti.

Kimse onun arkasından gelmedi. Çünkü herkes biliyordu: Gidenler dönmez.

Şana suyun kenarına vardığında, göl ona baktı.

Ve sonra… konuştu.

“İçime düşersen, asla geri çıkamazsın.”

Şana başını eğdi. “Zaten dönmeyeceğim.”

Ve suya adım attı.

KARANLIKTAKİ SON SAVAŞ

O gece, Kara Göl kıpkırmızı oldu.

Şana bağırdı. Çığlık attı. Ama Yistılar sadece güldü.

Çünkü korku, onlara aitti.

O son anda, Şana’nın elleri gökyüzüne uzandı. Bir dua mıydı, yoksa bir lanet mi? Kimse bilmiyor.

Ama sonra su onu yuttu.

Ve Yistılar? Birer birer çürüdüler. Çığlıklarla, karanlığa geri çekildiler.

Ama Zışa? O ölmedi. O asla ölmez.

Sadece beklemeye başladı.

Çünkü lanetler unutulmaz. Sadece sabırlıdırlar.

BİR SON YOK, ÇÜNKÜ BU HİKÂYE HÂLÂ YAŞANIYOR

Geceleri, rüzgârın fısıltısını duyarsan, hemen içeri gir.

Kapını kapat.

Işığını söndür.

Ve sakın… ama sakın

Adlarını söyleme.

Çünkü onlar, adlarını söyleyenleri duyarlar.

Ve duyan bir şey, cevap vermek isteyebilir.