Çevirinin Görünmez Sanatı: Kültürler Arasında Köprü Olmak
Çeviri, bir dilde var olan anlamları başka bir dilde yeniden yaratma sürecidir.
Dünya, binlerce farklı dilin ve kültürün bir arada var olduğu bir mozaiktir. Bu mozaiği bir arada tutan en güçlü bağlardan biri çeviridir. Çeviri, yalnızca kelimeleri bir dilden başka bir dile aktarmaktan ibaret değildir. Çeviri, kültürel bağlamı anlamak, duygu ve düşünceleri yeniden yorumlamak, kısacası, bir metni yaşadığı dünyadan alıp bambaşka bir dünyada yeniden doğurmaktır. Ancak bu süreç, sanıldığı kadar basit değildir. Çevirmenler yalnızca birer dil uzmanı değil, aynı zamanda yaratıcı sanatçılardır. Gelin, çevirinin kültürlerarası köprü kurmadaki rolüne ve görünmez sanatına birlikte bakalım.
Çeviri Sadece Dil Değil, Kültürdür.
Bir metni başka bir dile çevirmek, kelime kelime bir aktarım yapmak değildir. Çeviri, kelimelerin ötesine geçip kültürel bağlamı, ifadelerin altındaki anlamları ve metnin ruhunu aktarmayı gerektirir. Örneğin, Türkçedeki “dereyi görmeden paçaları sıvamak” deyimini düşünelim. Bu deyim, İngilizceye doğrudan çevrildiğinde, “rolling up your trousers before seeing the river” gibi anlamsız bir ifade ortaya çıkar. Oysa bu deyimin asıl anlamı, “henüz sonuç belli değilken harekete geçmek”tir. Çevirmenin görevi, bu anlamı farklı bir dilde anlaşılır ve doğal bir şekilde aktarmaktır.
Bir başka örnek, Japonca’daki wabi-sabi kavramıdır. Bu kavram, kusurlardaki güzelliği, sadeliği ve geçiciliği ifade eder. Ancak İngilizce veya Türkçede bu anlamı birebir karşılayan bir kelime yoktur. Bu gibi durumlarda çevirmen, bu duyguyu ifade edebilmek için yaratıcı çözümler üretmelidir.
Çeviride Karşılaşılan Zorluklar
Çevirmenler, her zaman dilsel ve kültürel zorluklarla karşılaşır. Özellikle mizah, kelime oyunları veya şiir gibi alanlarda, bir metnin duygusal derinliğini ve anlamını korumak büyük bir çaba gerektirir. Örneğin, şiir çevirisinde, orijinal dildeki ahenk, ritim ve duygunun korunması neredeyse imkansızdır. Bu nedenle, şiir çevirileri çoğu zaman orijinalinden farklı bir sanat eseri haline gelir.
Aynı şekilde, diplomatik metinlerin çevirisi de oldukça hassastır. Bir kelimenin yanlış çevrilmesi, büyük yanlış anlaşılmalara yol açabilir. Örneğin, ABD Başkanı Jimmy Carter’ın Polonya ziyareti sırasında yapılan bir çeviri hatası, Carter’ın “geleceğe yönelik umutlarını” dile getirmek isterken, “Polonyalılara cinsel arzu duyduğunu” ifade ettiği izlenimi yaratmıştır. Bu tür hatalar, çevirinin ne kadar kritik bir rol oynadığını gösterir.
Çevirmenin Yaratıcılığı
Çeviri, bazen bir sanat eserini yeniden yaratmak gibidir. Çevirmenler, bir yazarın metnini başka bir dilde yeniden canlandırırken büyük bir yaratıcı sorumluluk taşır. Nobel Ödüllü Kolombiyalı yazar Gabriel García Márquez’in eserlerini İngilizceye çeviren Edith Grossman, bu yaratıcı süreçten sıkça bahseder. Grossman, Márquez’in benzersiz Latin Amerikan atmosferini İngilizce okuyuculara hissettirebilmek için kelimelerin ötesine geçerek duyguları aktardığını ifade eder.
Çevirmenler, metnin orijinal ruhunu korurken, aynı zamanda yeni bir kültüre uyum sağlaması için gerekli değişiklikleri yapmak zorundadır. Bu dengeyi kurabilmek, çevirinin en zor ve en büyüleyici yönlerinden biridir.
Çeviri ve Küreselleşme
Günümüzde çeviri, küreselleşmenin en önemli araçlarından biri haline gelmiştir. Dünya edebiyatı, çeviri sayesinde sınırları aşarak milyonlarca insana ulaşır. Örneğin, Haruki Murakami’nin Japonca yazdığı romanlar, İngilizceye ve ardından diğer dillere çevrilerek dünya çapında büyük bir okuyucu kitlesine ulaşmıştır. Aynı şekilde, Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Orhan Pamuk’un “Kar” romanı, çevirisi sayesinde farklı kültürlerde yankı bulmuştur.
Ancak çeviri, yalnızca edebiyatla sınırlı değildir. Tıbbi araştırmalar, teknoloji kılavuzları, diplomatik belgeler ve hatta filmler gibi birçok alanda çeviri, bilgiye erişimi mümkün kılar ve kültürler arasında köprüler kurar.
Kötü Çevirilerin Kültürel Yanlış Anlamalara Yol Açması
Yanlış çeviriler yalnızca bireysel değil, kültürel düzeyde de yanlış anlamalara yol açabilir. Örneğin, bir ürünün reklam çevirisinin hedef kültürde olumsuz bir anlam taşıması, marka için büyük sorunlar yaratabilir. 1970’lerde Chevrolet’in “Nova” isimli arabası, İspanyolca konuşulan ülkelerde satışa sunulduğunda, “No va” ifadesinin “gitmiyor” anlamına gelmesi nedeniyle satışları olumsuz etkilemiştir.
Bu gibi örnekler, çevirinin sadece kelimeleri değil, aynı zamanda hedef kültürü de anlamayı gerektirdiğini açıkça göstermektedir.