Çileci Rahip Ve Köle Ahlakı

Friedrich Nietzche tarafından ortaya atılan ahlak sistemi hakkında kısa bir çalışma

Friedrich Nietzsche'nin hayatının son döneminde aklını kaybetmeden önce bıraktığı güzel eserlerden biri olan Ahlâkın Soykütüğü Üzerine kitabında adı geçer Çileci Rahibin. Kendisinin sıkça başvurduğu, olayları bir stereotip üzerinden ele alma yönteminin ürünü olan en sağlam karakterlerdendir. Çilecilik asetizm olarak da bilinen geniş bir öğretinin parçasıdır. Ancak Nietzche bu kavramı belli bir öğretiye sallamak için değil, kendi zamanında yaptığı saptamaları daha rahat açıklayabilmek için kullanır.

Çileci Rahip, Nietzche'nin yazdığı hikayede köle ahlakına tutulmuş insanların bel bağladığı, acı dolu yolculuklarında gölgesinde konaklayabilecekleri bir ağaç olarak gördükleri figürdür. Semavi dinlerin tamamının gelişiminde rolü bulunan, insanı bir güruhun parçası kılarak onlardan durmaksızın fedakarlık bekleme yaklaşımı, beraberinde bu bağlılığı ve motivasyonu zinde tutacak görevliler, gerçek hayattan bir terimle din adamları de getirir.

Köle ahlakı ise ayrılmaz bir parçası olan efendi ahlakı ile Nietzche'nin geliştirdiği bir ahlak sistemidir. İyi ve kötünün ne olduğuna farklı açıklamalar getiren iki taraf, yani efendiler ve köleler metaforu, günümüz dünyasına da rahatça uyarlanabilecek bir anlatı sunar.

Deve, Aslan ve Çocuk


Deve, aslan ve çocuk metaforları, Nietzsche'nin "Böyle Buyurdu Zerdüşt" kitabında da kullandığı metaforlardır. Nietzsche bu metaforları bireyin toplum içinde çözünmeye karşı direnip kendi yolunu çizmesini anlatmak için kullanır.

Deve güçlü bir hayvandır. Sırtına yüklenmiş bütün yükü sorgusuz sualsiz taşır. Toplum normlarının tam ortasına doğmuş bir insan da böyledir. Kendisine verilen yükleri taşır. Bu yüklerden silkinip kurtulmak onun için söz konusu değildir.

Aslan güçlü bir hayvandır. Ama bir aslana yük taşıtamazsınız. Sırtına yük vurmak isteyenleri keskin pençeleri ile parçalar. Kendine ve gücüne güveni tamdır. Korkusuzdur. Normlardan kurtulan insan da tıpkı bir aslan gibi savaşa hazırdır. Geri adım atmaz. İnsanları karşısına almaktan korkmaz. Sırtına yüklenmek istenen yükü uzağa fırlatır.

Çocuk güçlü değildir. Tam aksine savunmasız ve yardıma muhtaçtır. Ancak çocuk saf ve masumdur da. Oyun oynamaktan hoşlanır. Hayatın ona verdiklerinden yeni bir şeyler yaratmaya teşnedir. Nietzsche'ye göre bir insanın ulaşabileceği son nokta bu yüzden çocuktur. Bütün geçmişten, bilince yerleşen safsatalardan ve başka insanların fikirlerinden arınmış tertemiz ve yeni bir sayfa... Tekrar çocuk olmak...

Bütün aşamaların kendince önemi büyüktür. Deve iken edinilen tecrübeler sonraki aşamalarda hala insanın karakterinin temellerinde bir yerde gizlidir. Deve günlük endişelerden sıyrılmaya başladıkça aslana dönüşür. Aslan olan insan diğer insanları karşısına almaktan çekinmez. Bu evrede insan güç ve cesaret yüklenir. Son ve en zor aşama olan çocuk ise muazzam bir arınmışlık ve hayata oyunbaz bir yaklaşım getirir. Bütün bu aşamalar kişinin çilecilikten, efendi-köle anlayışından sıyrılıp kendi hikayesinin peşinden koşmaya başlamasını sağlar.

Köle ve Efendi Ahlakı

Aslında efendi tam olarak elle tutulur bir aktör dahi olmak zorunda değildir çoğu zaman. Efendi insanın karşı gelmek istediği, kin güttüğü, hınç duyduğu şeylerin bir toplamıdır. Köle, efendiye bakar ve kölelik hayatı boyunca efendiye bir gün üstün geleceğine kendini inandırır. Bunun hayatının amacı olduğu fikrini benimser.

Köle ahlakına sahip olmak hayatta insanları iyi ve kötü olarak ikiye ayırmayı beraberinde getirir. Güçlü insanlar kötü, güçsüz insanlar iyidir. Öte yandan efendi ahlakına sahip insanlar için ise iyi asil ile eş anlamlı iken kötü zayıf olarak anlamlandırılır. Köleler efendilere bakıp kendilerinden daha güçlü olmalarına sitem eder, onları kötü olmakla suçlarlar. Efendiler ise kendilerinin daha iyi oldukları için efendi seçildiklerini düşünerek kölelerin yersiz şikayetlerine kulak asmaz.

Efendi ahlakına sahip insanlar ve köle ahlakına sahip insanlar birbirinden nefret ederler. Bu çizgi devam ederken iki grubu oluşturan insanlar ve grubun kendini tanımlama biçimi durmadan değişkenlik gösterir. İktidarlar değişir, liderler değişir; insanların dini, mezhebi, etnik kökeni, ırkı değişir. Ancak genel olgu her zaman aynı kalır. Çünkü efendi ve köle ilişkisi insanı insan yapan en eski konulardan birine temelden bağlıdır. Çocuk ve ebeveyn ilişkisi... Güçsüz olmayı kabullenmek zorunda kalan çocuk ve çocuğun güçsüz durumu ile eğlenen, diğer yandan ona bir o kadar da muhtaç olan anne ve baba...

Köle ahlakına sahip insanların birleşip efendileri devirdiği de tarihte görülmemiş şey değildir tabi ki. 18, 19 ve 20'inci yüzyıllarda birbiri ardına gelen başkaldırılar ve ayaklanmalar, devrimler buna örnektir. Lakin sonrasında aynı ahlaki denge hiç zaman kaybetmeden yerine tekrar yerleşir ve yeni bir efendiler sınıfı oluşmasına engel olunamaz. Bu durum tarihte pek çok kez tekrar eder.

Çileci Rahip

Çileci rahip aslında hayatı anlama yolunda gidilmesi gereken yönün alçak gönüllülük ve yoksunluğa raz olmak olduğunu söyleyen bir karakterdir. Kendisi çile çekmeyi hayat felsefesi olarak benimser ve diğer insanları, özellikle toplumun alt kademesinden insanları da kendi gibi yoksunluktan anlam devşirmeye çekmek ister. Bu tavır Semavi Dinler'den önceye, Budizm öğretilerine kadar dayanmaktadır. Ancak Nietzche, Hıristiyan olan Batı toplumunda bu tavrın bir benzerinin kiliseler tarafından benimsendiğini dile getirir. Ona göre rahipler halkı zorluklardan mutlu olması gerektiğine inandırmak adına çalışırlar. Burada ilginç nokta ise bu rahiplerden çoğunun gerçekten çile çekmenin iyi olduğuna kendini inandırabilmiş olmasıdır.

Biraz daha modern çağlara gelecek olursak; köle ahlakının, büyük insan gurplarının zihinlerinde yer edinmeyi başarmış olması, elbette niyeti kötü insanların da ilgisini çekmiş olabilir. Bu ahlak anlayışına sahip insanlar, çile dolu bir hayat yaşamaya kolayca ikna edilebilirler.