Cinsiyet Rolleri Bölüm 1: Cinsiyetin Medyadaki Rolü

Kadın veya Erkek olmak medya üzerinden nasıl yansıtılıyor hiç düşündünüz mü? Televizyonlarda, filmlerde, reklamlarda ve sosyal medyada cinsiyetin nasıl temsil edildiği; bunu yaparken hangi tekniklerin, kalıpların kullanıldığı her zaman tartışma konusu olmuştur. Geçmişten günümüze medya, çoğunlukla geleneksel cinsiyet rollerini pekiştirmiştir. Erkekler, güçlü ve lider figürler olarak tasvir edilirken; kadınlar ise daha çok pasif, duygusal ve yardımcı rollerde gösterilmiştir. Bu durum, yalnızca cinsiyet rollerini pekiştirmekle kalmaz, aynı zamanda toplumun bu temsillere verdiği tepkilerle farklı bakış açılarını da ortaya koyar.

Eski zamanlardan bu yana filmlerde, kadın genellikle kurtarılması gereken zayıf bir figür olarak sunulurken; erkek, onu kurtaran güçlü bir kahraman rolünde yer almıştır.Bu temsiller, yalnızca bir hikâye anlatım biçimi değil, aynı zamanda cinsiyet rollerini şekillendiren güçlü birer kalıptır. Medyada kadınlara atfedilen estetik anlayışı ise sadece fiziksel bir beklenti değil, aynı zamanda duygusal ve psikolojik etkiler taşıyan bir baskıdır. Günümüzde estetik anlayışı her ne kadar değişmeye ve modernleşmeye başlamış olsa da, toplumun kolektif algısını kırmak hâlâ kolay değildir. Kadın; genç, güzel ve belirli bedensel özelliklere sahip olmalı gibi bir dayatma ile karşı karşıyadır. Bir kadın olmak, hem güçsüzlükle özdeşleştirilir hem de aynı anda zayıf, kırılgan ama çekici olması beklenir. Reklamlarda, filmlerde ve hatta dijital olmayan mecralarda bile kadın ve erkek algısı belli kalıplar içerisinde çizilir ve bu kalıplar sürekli olarak yeniden üretilir. Öyle ki, bir eylemi “kız gibi” yapmak, zamanla olumsuz bir anlam kazanmış; başarısızlık, çelimsizlik ve güçsüzlükle özdeşleştirilmiştir.Sosyal medyada da benzer bir durum sürmektedir. Kadınlar genellikle idealize edilmiş fiziksel görünümleriyle ön plana çıkarılırken, erkekler başarıları, liderlik özellikleri ve güçlü kimlikleriyle vurgulanır. Bu ayrımcılık, medya kullanıcılarına toplumsal normları ve beklentileri dayatır.Erkeklerden her durumda başarılı, kontrollü ve güçlü olmaları beklenir. Başarısız olduklarında ya da zayıflık gösterdiklerinde ise “erkek ol” gibi kalıplaşmış ifadelerle karşılaşırlar. Bu söylemler, yalnızca bireyleri değil, tüm toplumu baskılayan cinsiyet normlarının yeniden üretilmesine neden olur.

Medya, bireylerin cinsiyet hakkında nasıl düşünmeleri gerektiğini şekillendiren güçlü bir araçtır. Cinsiyet temsili, toplumsal eşitsizlikleri pekiştirebileceği gibi, toplumsal değişimin öncüsü de olabilir. Kadınların tek özelliklerinin “kadın” olmaktan ibaret olmadığını gösteren medya içerikleri; erkeklerin de duygusal zorluklarla mücadele edebileceğini görünür kıldığında, sorunun aslında cinsiyet farklılıklarında değil, kalıplaşmış toplumsal normlarda yattığı anlaşılır. Bu nedenle medya, cinsiyet eşitsizliklerini yeniden üretme gücüne sahip olduğu kadar, bu eşitsizlikleri tersine çevirerek farkındalık yaratma ve pozitif değişim sağlama potansiyeline de sahiptir