Filtrelenmiş Şeffaflık
Dijital dünyada biz kimiz?
Gerçekten kim olduğumuzu görebiliyor muyuz? Şeffaflık toplumlarının filtrelendiği dijital bir dünyada yaşıyoruz.Dijital dünyanın sunduğu filtreler arkasında kaybolan ya da gizlenen gerçek kimliklerimiz,insanların dijital sınırlarında karmaşıklığa yol açmaktadır.Dijital dünyada insanlar birbirlerini kendilerine tamamen açtığını ve tüm bilgilerini paylaştığını gösterirken aslında bunların bile filtrelenebileceğini göremeyebiliyoruz.İnsanlar, dijital dünyada kendilerine bir maske belirliyor ve bu maskenin ardında tamamen dürüst olduklarına kendilerini inandırıyorlar. Sosyal medya ise, yalnızca bireylerin paylaşılmasına izin verdiği anların ve görüntülerin sergilendiği bir vitrin haline geliyor. Bu seçilmiş karelerin arkasında ise gerçek duygular, zayıflıklar ve kimlikler çoğu zaman gizli kalıyor. Böylece dijital kimlik ile gerçek benlik arasında giderek büyüyen bir mesafe oluşuyor.
Panoptikon, ilk olarak 18. yüzyılda İngiliz filozof Jeremy Bentham tarafından bir hapishane modeli olarak tasarlanmıştır. Yapının merkezinde bir gözetleme kulesi bulunur; bu kuleden, çevredeki tüm hücreler görülür ancak mahkûmlar kulede bir gözlemci olup olmadığını asla bilemez. Fransız düşünür Michel Foucault, Panoptikon’u yalnızca bir hapishane tasarımı değil, modern toplumlarda iktidarın nasıl işlediğini açıklayan bir metafor olarak kullanmıştır.Modern toplumlar, bireyleri disipline etmek amacıyla panoptik yapılar inşa etmiştir: okullar, hastaneler, fabrikalar ve artık dijital platformlar. Bu noktada dijital panoptikon devreye girer. Sosyal medya, büyük veri ve algoritmalar aracılığıyla bireyler sürekli gözetim altındadır. Gözetim, artık yalnızca devletin değil; şirketlerin, dijital platformların ve hatta bireylerin birbirlerini takip etmesiyle yaygınlaşmıştır. İnsanlar, farkında olmadan kendilerini bu dijital gözetim altında hizaya getirir. Öyle ki, bu durum artık özgürlüğün zorunlu bir kısıtlanması olmaktan çıkmış, gönüllü bir denetim biçimine dönüşmüştür. Bireyler, kendi rızalarıyla hem gözetimin kurbanı hem de faili haline gelir. Üstelik sosyal medyada sergilenen 'şeffaflık toplumu' her zaman göründüğü gibi değildir. İnsanların içinde bulunduğu dijital panoptikon, fiziksel değil sanal duvarlarla çevrili olduğundan, gözetim de filtrelenmiş bir biçimde gerçekleşir. Gerçeklik bile, bu filtrelerin ardında manipüle edilmiş bir gerçekliğe dönüşebilir.
Bu nedenle, şeffaflık algısının bile aslında tamamen şeffaf olmadığını; insanların, bilinçli ya da bilinçsiz şekilde, kendi filtrelerini oluşturduğunu unutmamak gerekir. Bu durum, günümüzde toplumda giderek artan bir farkındalık ve tartışma konusudur. Peki, dijital panoptikonun bu denli etkili olduğu bir dünyada, biz gerçekten kim olduğumuzu bilebiliyor muyuz?