Çocukluktan Yetişkinliğe Bağlanmak

Bebeklik döneminde ebeveynlerimizle olan ilişkimiz yetişkin hayatımızı nasıl etkiliyor?

Bağlanma kavramı 60'lı veya 70'li yıllarda ortaya çıkan ''Bağlanma Teoremi''nden gelir. Günümüzde de o zamanlarda ortaya atılan dört temel bağlanma tarzı kabul görür. Bu dört temel bağlanma tarzından bahsetmeden önce biraz ''bağlanma'' kavramı hakkında düşünelim. TDK, bağlanmanın tanımını ''sevmek, birine içten bağlı olmak'' şeklinde yapmıştır. Bana kalırsa bağlanmak subjektiftir. Her ne kadar psikologlar dört bağlanma şekli ile sınırlandırmış olsa da herkesin algısı kendisine has olduğundan kişiler belki bu tanımlardan birine uygun ama birbirinden farklı davranışlar sergiler. Benim perspektifimden, kendimi güvenli hissettiğim sürece her yere ya da herkese kolayca bağlanabilirim. Sebepsiz ve körü körüne bağlanmaktan bahsetmiyorum. İlişkileri sağlıklı yürütmek için atılan bir temel, doğru iletişim için bir köprüdür.

Peki, biraz daha derine inelim ve dünyaya geldikten sonra ilk neye/kime bağlandığımıza, ne zaman bağlandığımıza bir göz atalım. Önce annemizle özdeşiriz, dış dünyayı anneden ya da bebekle ilgilenen kişiden ibaret sanarız. Dış dünyayı bize niteleyen ilk doğduğumuz yıllarda bizimle ilgilenen kişidir. Bağlanmak; bebeğin, bakım sağlayan kişiyle kurduğu iletişimdir aslında. Haliyle ilk o zaman şekillenir. Çocukluk, ergenlik ve yetişkinlik döneminde dahi ilk tanıştığımız bağlanma hissiyle ilişkilerimizi devam ettiririz. Bu sebeple de erken deneyimler hayat boyu birey için çok kritiktir.


Bağlanma türlerinin ortaya atılmasında da bebeğin anneyle olan ilişkisi gözlemlenmiştir. Bunlardan ilki güvenli bağlanmadır. Güvenli bağlanan çocukların ebeveynleri çocuğun ihtiyacına çabuk tepki verirler, onunla verimli zaman geçirirler, ve onu terk etmeyeceklerini hissettirirler. Bebek yalnız bırakıldığında özellikle anneyle ilgili üzüntü ve sıkıntısını kolaylıkla dışa vurur, anne geri geldiğinde onunla kolayca yakınlaşır. Annenin gelişine sevinir, ilgi, fiziksel temas ve avutma konusunda rahattır, bunları çekinmeden ister. Ebeveynler ile vakit geçirmeyi tercih etse de yabancılara bırakıldığında da sorun çıkartmaz. Aynı zamanda bir baba tarafından başlatılan temas, güvenli bir şekilde bağlı olan çocuklar tarafından kolayca benimsenir bu sebeple geri döndüklerinde mutlu olurlar. Yetişkinlikte bunun önemi; sağlıklı ilişkiler kurma, kendini iyi ifade edebilme, özsaygı, çevreye saygı olarak dönüşür diyebiliriz. Bu bireyler gerçekten ''birey'' olabilmiş kendisine ve çevresine değer veren ve değer yaratabilen kişilerdir.


Bir diğer bağlanma türü ise güvensiz-kaygılı bağlanmadır. Eğer ebeveynler çelişkili ya da aşırı korumacı davranırlarsa bu çocuğun kafasında soru işaretlerine yol açar. ''Annem-babam beni terk etmez.'' şeklinde düşünmek yerine ''Acaba annem-babam beni terk eder mi?'' diye düşünür. İçsel şeması ''Ben değerli değilim'' şeklinde açığa çıkar. Ebeveynler çocuğun yanına geri geldiklerinde tepkisini gösterme konusunda bocalar, ailesinin ayrılışı hakkında bir daha hayal kırıklığına uğramak istemez. Ailesini yeniden gördüğünde temas kurmak istemesine rağmen hatta bazen temasta bulunmasına rağmen anneyle arasına mesafe koyar, yalnız bırakıldığında öfkelenir ve şiddetle ağlar. Çevreden yardım ister ancak bu bir çocuk için hiçbir zaman yeterli olmayacaktır. Yetişkinlikte bu durum insanlara duyulan güven konusunda eksikliklere sebep olur, birey iyi giden ilişkilerinde hep bir sorun arar ya da ''Her an kötüye gidebilir'' ve benzeri pesimist düşüncelere kapılıp endişelenir. Güçlü iletişim ve ilişki kurmak bu kişilere çok uzak gözülür.

Üçüncü bağlanma şekli ise kaçıngan bağlanan çocuk olarak gözlemlenmiştir. Bu bağlanma hatta ''bağlanamama''ya sebep olan etken bebeklikte ebeveynlerin ilgisiz davranması, annenin çocuğu benimseyememesidir. Bebeğin ihtiyaçları ve sevilme isteği karşılanmadığında bebek artık yabancıları ve anneyi bir olarak görür. Ebeveynler onu yalnız bıraktığında gelmelerini beklemez, gelip sarıldıklarında ise sevinç belirtisi göstermez. Öfke, üzüntü, korku gibi duyguları baskılanmıştır. Anne ya da birincil bakıcı ile temastan, yakınlıktan kaçınır. Yetişkinlik döneminde bunun etkisini analiz etmek zor değildir. Kişi empati kuramaz, iç şeması ''Ben önemliyim, diğer insanlar önemsiz'' şeklinde oluşmuştur. Duygusal yakınlık kuramaz, diğer insanlarla hislerini paylaşmaktan kaçınır. Kendisinden çok az bahseder ve kendi kabuğunda, kendine yarattığı güvenli alanda yaşar.

Son yıllarda ortaya çıkan ve bağlanma türlerinin dördüncüsünü oluşturan düzensiz bağlanma ise adı üstünde çocuğun dengesiz davranışlar sergilemesi ve düzensiz duygulara bürünmesidir aslında. Mesela çocuk ailesine sarılmaya gider sonra bir anda durur ve geri çekilir. Genelde çocuk tarafından ebeveynlerin korku figürü olarak görülmesinden kaynaklanır. Hatta daha ötesi, cinsel istismar ya da şiddet görmüş, yaşamış çocuklarda gözlemlenir. Bunun yetişkin hayatındaki yeri ise kişinin ne kendisini ne de diğer insanları değerli görmemesi olarak vücut bulur. Neticede kişi stres yönetimi konusunda zorluklar yaşar ve kimseden yardım da istemez. Dengesiz ve sağlıksız ilişkiler kurulur, stabil bir iletişim kurmak oldukça güçtür. Kişi genel hayatında karamsardır.


Bu bağlanma türlerinden anlaşıldığı üzere en sağlıklı hatta tek sağlıklı olanı güvenli bağlanmadır. Diğerleri bağlanma türünden ziyade bağlanma bozukluğudur kanımca. Her ne kadar erken deneyim yetişkin hayatımızdaki ilişkilerimizi şekillendiriyor olsa da yaşanılan gelecek deneyimlere ve çevresel faktörlere bağlı değişebilir. Ancak bu bağlanma kavramının insan ilişkilerindeki eksiklik ve empati kurma yoksunluğu üzerindeki etkisine bakacak olursak biraz daha ileri gidip kişilik bozukluğu olarak bile nitelenebilir, psikolojik destek alınmalıdır.

NOT:

Bu yazı tamamen yoruma dayalı bilgiden oluşmuştur. Bilgilendirici bir yazı olmasını dilememle beraber psikoloji dalında bir yetkinliğim yoktur.