Danaë ve Perseus'un Doğuşu: Kaderin Kaçınılmazlığı (Bölüm 1)
Kaderden kaçmak mümkün mü? Bir prenses, bir kehanet ve altın yağmuruyla gelen bir mucize…
Bazen bir şeyin olmasını çok isteriz ama olmaz ya; işte o zaman dünyanın sonu gibi gelir insana. Bütün planlarımızı düşüncelerimizi o şeyin olmasına odakladığımız için durumu kabullenmek zor olur. Gerçekleşmeyen hayaller gerçekleşmeyecek sayısız ihtimal de demek aynı zamanda. Bu ihtimaller de bizlere her zaman iyiyi getirmeyebilir. Yani aslında baktığımızda gerçekleşmeyen hayaller bir bakıma gerçekleşmeyen olası kötü ihtimaller demek olabilir mi? Peki ya Argos kralı Acrisius gibi nasibimizi zorlarsak kaderimizi iyi ya da kötü yönde değiştirebilir miyiz? Gelin Argos Kralı Acrisius’un erkek çocuğu arzusu sonucunda başına neler geldi birlikte inceleyelim.
Argos’un kralı Acrisius’un o diyardaki herkesten çok daha güzel Danaë adında bir kızı vardı ama kral bir oğlu olmadığı için tam olarak mutlu değildi. Acrisius aklındaki soru işaretlerini yok etmek için Delfi’ye gitti ve tanrıya bir erkek çocuğu olup olmayacağını sordu. Rahibe ona erkek çocuğunun olmayacağı belirtti. Buna ek olarak kızının bir oğlu olacağını ve bu oğulun kralı öldüreceğini söyledi.
Bunu duyan Acrisius dehşete kapıldı ve ne yapacağını bilemedi. Bu kaderden kaçmak için kesin çözüm kızını öldürmekti. Kızıyla olan bağı erkek çocuk istemesinden de anlaşılacağı üzere pek güçlü değildi. Aslında bunu yapabilirdi ama yapamadı. Çünkü tanrılara karşı korkusu çok büyüktü. Akraba kanı dökenlerin cezaları oldukça ızdırap verici oluyordu. Bu sebeple kral, kızının hayatına kıymaya cesaret edemedi. Bunun yerine bronzdan bir ev inşa ettirdi ve o ev yer altına gömülüydü. Sadece çatının küçük bir kısmı gökyüzüne açılıyordu. Acrisius kızını bu eve hapsetti ki kimseyle bir iletişim kuramasın ve birlikte olamasın ama kadere engel olamazdı.
Kralın kızı Danaë günlerce hiçbir şey yapmadan evin içinde öylece oturuyordu. Gökyüzünde sadece bulutları görebilen Danaë o gün olağanüstü bir durumla karşılaştı. Gök adeta yarılıyordu ve birden altın yağmuru yağmaya başladı. Bu altın yağmur bütün odayı doldurdu. Kralın kızının Zeus’un onu bu şekilde ziyaret ettiğini nasıl anladığı hakkında bir bilgi yok ama Danaë doğurduğu erkek çocuğunun Zeus’un oğlu olduğunu biliyordu.
Danaë doğumunu bir süre babasından sakladı ama küçük bir odada çocuğuyla hapsolmak gittikçe zorlaşıyordu. Sonunda bir gün kral, torunu Perseus’u bir şekilde keşfetti. Kızına öfkeli bir şekilde bu çocuğun kimin olduğunu sordu. Kralın kızı ise gururlu ve özgüvenli bir şekilde çocuğun babasının Zeus olduğunu söyledi. Babası buna pek inanmadı ama çok iyi bildiği ve inandığı bir şey vardı. Bu çocuğun doğmuş olması demek kendi hayatının riske girmesi demekti. O yüzden aslında onu da öldürmek istedi ama Zeus’a karşı korkusundan buna cesaret edemedi. Bunun yerine onları dolaylı yoldan ölüme itmek için bir plan hazırladı. Koca bir sandık yaptırıp kızını ve torununu bu sandığın içine yerleştirdi. Sonrasında bu sandığı kapatıp denize attı. Artık oradan kurtulma ihtimalleri neredeyse sıfıra yakındı ama daha önce de dediğim gibi kaderin önüne geçemeyecekti.
Bu bölümde büyük efsanelerden biri olan Perseus’un ortaya çıkış sürecinden bahsettik. Annesiyle birlikte yaşadığı zorlu günler ardından acaba aydınlığa kavuşabilecekler miydi ve kral gerçekten kaderin önüne geçebilecek miydi? Tanrı babaya sahip bu oğlun başına neler gelecekti? Hikaye’nin devamı için ikinci bölümde sizleri bekliyor olacağım!