Darkest Hour: İngiltere'nin Çıkmazı
We shall fight on the beaches, we shall fight on the landing grounds, we shall fight in the streets, we shall never surrender!
2017 yapımı olan Darkest Hour filmi, Winston Churchill’in başbakan olarak göreve gelmesinin hemen ardından İngiltere’nin karşılaştığı en kritik dönemi ele alıyor. Film, Mayıs 1940'ta, Nazi Almanyası'nın Avrupa’da hızlı ilerleyişinin sırasında geçiyor. Churchill, ülkenin kaderini belirleyecek kararlar almak zorunda kalırken, hem kendisine muhalif olanlarla hem de savaş kabinesiyle zorlu bir mücadeleye giriyor.
Başlangıçta, Nazilere karşı yetersiz kaldığı gerekçesiyle Neville Chamberlain istifaya zorlanır ve halefi olarak Lord Halifax önerilir. Ancak Halifax, zamanın henüz gelmediğini düşünerek görevi kabul etmez. Bunun üzerine, Hitler’in yükselen tehlikesini önceden gören Winston Churchill’in başbakan olması kararlaştırılır. Churchill, göreve geldiği ilk günlerde Parlamento’nun soğuk tepkisiyle karşılaşır. Hem siyasi geçmişi hem de amirallik kariyeri nedeniyle popüler olmayan bir figürdür, bu da kabine üyeleri arasında barış müzakereleri yapmak isteyen bir grup tarafından yoğun eleştirilere maruz kalmasına neden olur.
Film, Churchill’in Almanya ile barış müzakerelerine karşı duruşunu ve bu süreçte yaşadığı içsel ve dışsal çatışmaları mercek altına alıyor. Eski başbakan Chamberlain ve Dışişleri Bakanı Halifax, Fransa'nın düşmesi an meselesiyken Almanya ile müzakere ederek savaşı sona erdirmek isterler. Churchill ise kararlılıkla karşı çıkar ve teslim olmanın İngiltere’nin sonunu getireceğini savunur. Bu dramatik çatışma, filmin ana eksenini oluşturur.
Savaşın arka planında büyük stratejik kararların alındığı bir gerilim filmi olmanın yanı sıra, Churchill’in kişisel dönüşümünü ve liderlik yolculuğunu da derinlemesine inceler. Filmde, Churchill’in Fransa’ya yaptığı ziyaret de önemli bir dönüm noktasıdır. Fransa Başbakanı, Alman ordularının hızlı ilerleyişi karşısında çaresiz kaldıklarını ve direnecek güçlerinin kalmadığını söyler. İngiliz ordusunun Dunkirk ve Calais'de sıkışıp kalması, İngiltere’yi kaçınılmaz bir Alman işgali tehlikesiyle karşı karşıya bırakır.
Bu noktada Churchill, Dunkirk’te sıkışan askerlerin tahliyesi için Dinamo Operasyonu'nu başlatır. Bu dramatik olay örgüsüyle birlikte Churchill’in hem kendi kabinesi hem de halk tarafından nasıl test edildiğini görürüz. Savaş Kabinesi, Almanlarla müzakere etmeye bir adım daha yaklaşırken, Churchill derin bir kararsızlık içine girer. Kral 6. George’un, savaşa devam edilmesi yönündeki desteği Churchill’in kararını etkiler, ancak en önemli anlardan biri, Churchill’in Londra metrosunda sıradan insanlarla konuştuğu sahnedir. Bu sahnede halkın savaşmaya kararlı olduğunu görmesi, Churchill’e güç verir ve savaş kabinesine hitaben yaptığı son konuşmayla İngiltere’nin asla teslim olmayacağını ilan eder.
Film, sadece savaş stratejileri ve diplomatik çekişmeleri değil, aynı zamanda Churchill’in günlük yaşamını ve siyasi elitlerin dünyasını da ele alıyor. Özellikle Churchill’in Westminster'a giderken nasıl yalnız bir figür olduğunu, ancak çevresinde sürekli ona hizmet eden bir ekiple birlikte yaşadığını izleriz. Ayrıca Kral 6. George’un sarayındaki sahnelerde, siyasi seçkinlerin İngiliz monarşisi ile nasıl iç içe geçtiğini görüyoruz.
Tarihsel doğruluk açısından bakıldığında, film genel hatlarıyla gerçek olayları aktarmada başarılı bir iş çıkarıyor. Ancak bazı dramatik unsurların tarihsel gerçeklerle tam olarak örtüşmediği de açıkça görülüyor. Örneğin, Churchill’in metroya inip halka danıştığı sahne tamamen kurgu. Ayrıca, Churchill’in yaptığı bazı konuşmalar ve olaylar arasında zamanın biraz sıkıştırıldığı hissediliyor. Filmin bu noktada dramatik gerilimi artırmak adına bazı olayları hızlandırdığını söylemek mümkün. Bununla birlikte, Churchill’in karakteri, alışkanlıkları, özellikle içki ve sigara kullanımı, filmde gerçeğe oldukça yakın bir şekilde aktarılmış.
Filmin merkezinde, savaşın ilk dönemlerinde İngiltere’nin geleceği üzerine yaşanan büyük tartışmalar yatıyor. Churchill’in kararlı liderliği ve Almanya ile yapılacak olası barış görüşmelerine şiddetle karşı çıkışı, İngiltere’yi Nazi tehdidine karşı direnişe yönlendiriyor. Bu anlamda film, Churchill’in İngiliz halkına ilham veren gücünü ve ülkesini karanlık bir dönemde nasıl birleştirdiğini başarıyla yansıtıyor.
Darkest Hour filmi dramatik ve tarihsel unsurları başarılı bir şekilde harmanlayan bir film. Winston Churchill’in liderliğinin şekillendiği bu kritik dönemi gözler önüne sererken, aynı zamanda savaşın siyasi ve insani boyutunu da derinlemesine işliyor. Filmin tarihsel gerçeklikten sapmış bazı yanları olsa da, İkinci Dünya Savaşı’na ve Churchill’in liderliğine ilgi duyan izleyiciler için mutlaka izlenmesi gereken bir yapım.