Deney Tarafından Meşrulaştırılan Bir Dünya: Francis Bacon
17. yy'da Francis Bacon, Aristotelesçi çizgiyi bozarak büyük bir yankı uyandırır.
Modern felsefedeki deneyci çizgiyi başlatan Bacon'a kadar İngilizler, felsefe konusunda oldukça durgundu. Bacon'dan önce bir tek 14.yy'da nominalist gerçeklik kavrayışıyla ortaya çıkan Ockhamlı William vardı. Sırasıyla Bacon, Hobbes, Locke, Berkeley ve Hume ile devam eden bu deneyci hat analitik felsefeye kadar uzanır. Tüm bu filozoflar bir çeşit sağduyuyu ortaya koyuyorlar ve bu sağduyu aslında kabul edilebilirlik açısından bir ölçüt olarak görülmekte.
Yeni karşılaştığımız bu dünyada Bacon'a göre Aristotelesçi yaklaşım bir şey ifade etmez. Dolayısıyla Bacon'ın yapmak istediği şey Aristotelesçi düşünme biçimi olan eskiye karşı çıkarak yeni düşünme biçiminin temellerini atmak. Buradan hareketle de Aristoteles'in tümdengelim temelli ''Organon''una karşılık yeni bir tümevarım temeli ortaya koyduğu ''Novum Organon''u kaleme alır. Organon, ''alet, araç''; Novum Organon ise ''yeni araç'' anlamına gelmektedir.
Skolastik bilim yani Aristotelesçi yaklaşım, doğaya birtakım kestirimlerle bakar. Akıl, tek tek birçok önerme ya da bilgi karşısında tümellere sıçrayarak bir an önce sonuçlara ulaşma eğilimindedir. Dolayısıyla ortaya konan kestirimler kolayımıza kaçıyor. Zaten Aristoteles de bunu sağladığı için uzun süre kabul görmüştür. Fakat Bacon'ın bilime yeniyi sunma girişiminde ise insan, doğaya karşı bakış açısı nasılsa o şekilde yorumlama yapar. Tam da bu noktada sofistlerden Protagoras'ı ''İnsan, her şeyin ölçüsüdür.'' sözü ile anımsayabiliriz. Fakat insan, kurmuş olduğu ilişkiler neticesinde bir ölçüt.
''Scientia est potentia.''
Francis Bacon'a atfedilen ve ''Bilgi, güçtür.'' anlamına gelen bu deyim, insanın doğaya ait bilgisi arttıkça nedenleri öğrendiğinden doğadaki etkinlik alanının da artacağını ifade eder. Fakat bu noktada Bacon; Aristoteles'in erekselliğini yani nedenlerin üstünü çizer ve ''Niçin?'' sorusunun yerine, ''Buna neden olan ne?'' sorusunu sorar.
Bacon, yine Aristoteles'i kıstas alarak kendisinden önce belirlenmiş olanın temel alındığı için yanılsamaların meydana geldiğini iddia eder. Buna ilişkin olarak dört idolden bahseder: kabile putları, mağara putları, çarşı pazar putları ve tiyatro putları.
Kabile putlarının temeli insan soyundan gelir ve zihne yönelik olan ideolojik bir olgudur. Mağara putları, tek tek kişilerin yanılsamasıdır yani herkes dünyaya kendi mağarasından bakar. Kişiye özgü olan subjektif bakış, dünyanın kendisini belirlemenin ölçütü olamaz. İnsanların birbirleriyle olan ilişkilerinden doğan çarşı pazar putlarında sözcüklerin pazar ilişkilerinde kullanıldığı gibi kullanılması birtakım yanılsamalara yol açar. Dolayısıyla dilin yanlış kullanımı söz konusu olduğundan problemi yaratan da dildir. Tiyatro putları ise Bacon'dan önce gelen felsefi görüşleri askıya almak üzerine. Öncekilerin ortaya attığı kavram ve ideolojiler bir tuzak olarak görülüyor. Bilim yapabilmek için beyaz bir sayfa açmak istiyorsak bunlardan da kurtulmak gerek.
Ayrıca Bacon, mantığın bilimlerin keşfinde işe yaramayacağını öne sürerek presokratik felsefeden kalan kavramların deneysel bir şekilde tekrar türetilmesi gerektiğini de iddia eder. Bu yüzden kendisinden önce forma atfedilmiş olanlardan da sıyrılmamız gerekir. Fakat Bacon, formlardan bahsederken onları matematiksel temellere dayandırmaz. Ona göre formlar, gözlemleme sonucu ulaşılan yasalardır. Aristoteles de matematik ve fiziği uzlaştıramayacağımızı söylüyordu. Dolayısıyla Bacon aslında sandığı kadar temiz bir temel atmıyor.