Deniz Seviyesi

Niyetlerin iyisi ve kötüsü kendi içlerinde var olan önemsiz detaylardır belki.

Bir hikâye anlatmak lazım şimdi sözleri güzel, akışı yolunda. En güzellerinden bahsetmek lazım her şeyin, en kırmızı olanlarını seçmek. Her anını birbirine yedirmek, umut vermek lazım en karanlık anlarda bile. Ve her birini en tatlı yüzlerden hayal etmek lazım, kusurlarını bile sevdirecek cinsten. Belki yüzünü güldürmek lazım herkesin, araya serpişmiş kendi hâlinde gerçek hayat tesadüfleriyle. Hepimizin yüzünü güldürecek cinsten şeyler yaşatmak her birine. Derleyip toparlayıp bir araya herkesi, aynı masada kocaman bir yemekte buluşturmak.

Ama eğer bu bir masal değilse ve hikâyeyse yalnızca, unutmamak lazım umutsuzlukları, hayal kırıklıklarını, kötü insanları. Ve eğer yoksa kimsenin sihirli mihirli değnekleri, hüküm süren canlı kırmızılar değil de güzel duygulara nefes aldırmayan o gri dumanlardır muhtemelen. Kıskançları vardır hikâyenin, kötü giden hayatlarının intikamını almaya çalışan yerli yersiz herkesten. Korkakları vardır, kendilerinden bir adım geride durmaya alışmış. Nedensizleri vardır, belki de en ruhsuzları.

Ve belki kişilerden de önemlisi, olgular daha fazladır bu hikâyede. Niyetlerin iyisi ve kötüsü kendi içlerinde var olan önemsiz detaylardır belki. Çirkinlileri örten güzeller olsa da, iyileri kanata kanata parçalayan kötüler olsa da belki denge dediğimiz şey budur. Uzaktan izleyenlerin ya da bizzat hikayedeki tarafların elinden gelen de bir şey yoktur belki. Yol da bellidir, çizgiler de çizilmiştir. Belki bu kısım daha da önemlidir kim olduklarından ve ne yaptıklarından. Çok neden aramanın getirdiği uçurumlardan kim atlayabilmiş ki? Dönmüş, dönmüş ve dönmüş herkes, voltalarının iplerini karıştırmış birbirine. Dümdüz yolları birbirine yapıştırmış. Eğer uçurumun uçurum olduğunu kabul edebilselerdi, belki de yürümekten bu kadar çekinmez ve atlamaktan bu kadar korkmazlardı. Neyin ne olduğunu bilmek, bu olguya güvenmek bazen kendi başına ve başına düştüğü kişiye yeter.

Kim gitmiş, kim kalmış, kim neler düşünmüş, Damla ne demiş ve Burak nasıl bir hayat yaşamış. Bunlar göze o kadar anlamsız geliyor ki ikisinin hikâyesine dönüp bakınca. Yaşanan ve söylenen şeyleri, kendi kendine ve kendini yitirdiklerini bir top yapıp fırlatmışlar uzaklara. Böylesidir belki olması gereken de zaten. Kimin hatası varsa sırtına yük yaptığı, kurtulamadığı kadar aşık aslında.