Deprem Ve Kadın: 6 Şubat Özelinde Bir İnceleme

6 Şubat depremi toplumda var olan başta cinsiyet eşitsizliği olmak üzere tüm eşitsizliklerin daha görünür hale gelmesine neden oldu.

Depremler de diğer afetler gibi toplumsal cinsiyet rollerini ve bu rollerin yarattığı eşitsizlikleri derinleştirir. Bu nedenle, afetlere karşı alınan önlemler ve iyileşme çalışmaları toplumsal cinsiyet perspektifini içermeli, özellikle kadınların, kız çocuklarının ve diğer kırılgan grupların ihtiyaçlarına duyarlı olmalıdır. Ancak biz bunu 6 Şubat'ta göremedik. Nasıl göremedik gelin bakalım.


6 ŞUBAT’IN TOPLUMSAL CİNSİYETİ

Ben bu yazıda özellikle depremin ve deprem sonrası yürütülen sürecin kadınları nasıl ve hangi yönlerden etkilediğine özellikle değinmek istiyorum.

Literatürde deprem anında kadınların ve kız çocuklarının toplumsal cinsiyet eşitsizliğine bağlı olarak ölüm risklerinin daha fazla olduğu vurgulanıyor ancak 6 Şubat depremine dair hem genel kayıt tutmadaki yetersizlikler hem de cinsiyet temelli verilerin toplanması ve paylaşılması alanında şeffaf olunmaması nedeniyle gerçeğin ne olduğuna dair kesin bir bilgi yok[1]. Ayrıca bölgedeki gebe kadın sayısının ya da hamileliğin hangi ayda olduğuna ve doğum yapan kadınlarla bebeklerine dair de detaylı kayıtların tutulmaması da cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerinin deprem bölgesinde ne derecede aksadığına kanıt olarak gösterilebilir[2]. Geçici yaşam alanı olarak tasarlanan ancak hükümetin beceriksizliği yüzünden depremzedelerin bir yıldan fazla bir süredir hayatlarını sürdürmeye mecbur bırakıldıkları çadırlarda ve konteynırlarda insanlar su, gıda, elektrik gibi en temel ihtiyaçlarından yoksunlar.

Bunların yanında geçici barınma alanları çeşitli sorunları da beraberinde getiriyor. Buralarda hijyen koşullarının eksikliği nedeniyle özellikle kadınların salgın hastalıklara yakalanma riskinin yüksek olduğuna değinen raporlar, çadırların ve konteynırların kadınlar için güvenlik sorununu da beraberinde getirdiğinden bahsediyor. Bu alanlar kişilerin hiçbir şekilde mahremiyetinin olmadığı bu sebeple de kadınların, kız çocuklarının ve LGBTİ+’ların tuvalete çıkma, banyo yapma ve üstünü değiştirme gibi hayatın olağan akışı sırasında gözden çıkarabileceğimiz en temel eylemler sırasında bile güvensiz hissetmelerine sebep oluyor. Bu alanlar kadınları ve kız çocuklarını fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddete de maruz bırakıyor. Deprem öncesinde yalnız yaşayan kadınların hiç tanımadıkları ailelerin yanına yerleştirildiğine dair raporlardan tutun da deprem öncesinde boşanma davası açtığı ya da defalarca uzaklaştırma kararı aldırdığı ancak deprem sebebiyle sürecin ilerlemediği durumlarda şiddet failleriyle aynı alanı paylaşmaya mecbur bırakılan kadınların ifadelerine rastladık bu süreçte[3].

Deprem bölgesindeki sığınaklara dair bir rapor yayınlayan Kadın Dayanışma Vakfı ise raporunda bazı illerdeki sığınakların hasar aldığı ve bu sebeple kadınların yurtlar ve diğer illerdeki sığınaklar olmak üzere farklı noktalara yönlendirildiğine değinirken, bazı illerdeki sığınakların ise hasarlı olmasına rağmen kullanılmaya devam ettiğinden bahsediyor. Hatta kadınların şiddetten korunmaları ve kendilerini güvende hissetmeleri gereken bu sığınakların bazı şehirlerde depremzedeler için kullanıma açıldığının bilgisiyle karşılaştıklarından da bahsetmişler raporda. Bu durum ne yazık ki tartışmasız kadına yönelik şiddeti ikinci plana itiyor ve kadınların “güvenli” alanlara erişimini engelliyor[4]. Bu durumda hasarlı sığınakların yeniden işler hale getirilmesi ve yeni sığınakların açılması bir öncelik haline getirilmelidir. Çadır kentlerin ve konteynırların vakit kaybetmeden kadınların ve çocukların kendilerini güvende hissedebilecekleri alanlara dönüştürülmesi ve bölgede kadına yönelik şiddet ve çocuk istismarı ile mücadele kapsamında var olan mevcut yapıların değerlendirilmesi, işler hale getirilmesi ve ulaşılabilir olması elzemdir. Ayrıca bölgede rehabilitasyon ve psikolojik desteğin kadınlar ve çocuklar için ulaşılabilir olması hayati önem taşıyor.

DEPREMLE BERABER KADINLARIN ARTAN BAKIM EMEĞİ SORUNU

Bunun ötesinde kadınların omuzlarındaki yük depremle beraber katlanarak arttı. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle kadınların eve hapsedildiği; çocukla ilgilenme, temizlik yapma, varsa evdeki yaşlıların ya da engellilerin ihtiyaçlarını giderme gibi rolleri üstlenmek zorunda kaldıkları tartışmasız bir gerçek. Ve bu ev içi bakım emeği tamamen göz ardı ediliyor. Maalesef deprem sonrası süreçte de bu değişmedi. Zaten en temel ihtiyaçlara erişmekte bile zorlukların yaşandığı çadırlar ve konteynır kentlerde yine temizlik ve bakım işleri kadınların omuzlarına yüklenmiş durumda. Çadırlarda erkeklerin de olmasına karşın çocuklarla ilgilenmek, temizlik yapmak, yaşlılarla ve hastalarla ilgilenmek kadınların “görevi” gibi algılanıyor ve kadınlar kendilerine bile vakit ayıramayacakları bir sarmalın içinde bütün gün nefes almadan çalışmak zorunda bırakılıyorlar. Her gün bu ihtiyaçları karşılamak için bidonlarla su taşıyanlar, beslenme ihtiyacını gidermek için kuru gıda kuyruklarına girenler, çocukların ve diğer bakımını üstlendikleri insanların hastalanmasını engellemek ve daha hijyenik bir alanda yaşamalarını çabalayanlar yine kadınlar[5].

Bu kadınların da depremden etkilendiği unutulmuş sanki. O travmayı atlatmaya zaman ayıramadan daha ağır bir yükün altında eziliyorlar. Bu ise afet yönetiminin kadınların bakım yükünü içerecek şekilde kurumsallaşmamasının ve toplumsal cinsiyet körü politikaların sonucudur[6]. Sorunun çözülmesi için sorunun kaynağının ortadan kaldırılması gerekiyor. Bu da hayatın her alanında olduğu gibi afet yönetiminde de toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde politikalar oluşturulması ile mümkün. Bu ise afet yönetiminin tüm süreçlerinde eşit temsilin sağlanmasından tutun da kadınların bu süreçte etkin birer aktör olduğunun kabulü ve toplumun her kesiminde toplumsal cinsiyet farkındalığının oluşturulmasını kapsayacak ölçüde olmalıdır. Bu çerçevede ise bakım emeğini sadece kadınların yüklenmesi anlayışının terk edilerek bunun kamusallaştırılması ve toplum nezdinde eşit paylaşılması temeliyle değerli kılınması gerekir. Bakım emeğinin sosyal devlet ilkesi gereği kamusallaşması da toplumsal cinsiyet eşitliğine katkı sağlayacaktır[7].

ÇÖZÜM: TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ TEMELLİ POLİTİKALAR

Sonuç olarak 6 Şubat depreminde olduğu gibi afetler toplumsal cinsiyet temelinde okunduğunda afetlerin yol açtığı eşitsizliklerin diğer eşitsizliklerden (ırk, toplumsal cinsiyet, etnik köken, sınıf vs.) yalıtılmış olmadığını hatta bunların birbirleriyle çok yakından bağlantılı olduğunu görürüz. Yani afetler ayrıca toplumsal eşitsizlikleri daha görünür hale getiren süreçlerdir [8]. 6 Şubat depremi de ne yazık ki toplumda var olan başta cinsiyet eşitsizliği olmak üzere tüm eşitsizliklerin daha görünür hale gelmesine vesile olmuştur.

Yaşanan süreçte kadınlar ve kız çocukları başta olmak üzere toplumun ikincil plana ittiği tüm vatandaşların nasıl ve hangi yollarla depremden etkilendiği konusunda kesin bilgilere depremin üzerinden neredeyse bir buçuk yıl geçmesine rağmen ulaşamamamızın nedeni ise hem kamuoyu ile şeffafça paylaşılması gereken verileri toplamadaki beceriksizlikler hem de bu süreçte uygulanan politikaların toplumsal cinsiyet körü olmasıdır. Bu süreçte kadınlar başta olmak üzere toplumda dezavantajlı diğer grupların güvenli barınma ve sağlık hizmetlerine erişme gibi en temel hakları başta olmak üzere şiddetten korunma haklarının her zamankinden daha ulaşılamaz hale getirildiği de ne yazık ki birçok örnekle gözler önüne serilmiştir [9].

Bu felaket bize Türkiye’de afetin toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde politikalarla yönetilmekten çok uzak olduğunu bir kez daha hatırlattı. Bu da bize önümüzdeki hedefin başta afetler olmak üzere hayatın her alanında toplumsal cinsiyet eşitliği açısından güçlenmeyi merkeze alan bir yeniden yapılanma sürecinin toplumun her alanında örülmesi gerektiğinin göstergesi niteliğindedir. Toplumsal cinsiyet eşitliği temelli politikaların uygulanmamasının faturasını başta kadınlar olmak üzere deprem bölgesinde yer alan diğer dezavantajlı gruplar bir yıldır ödemeye devam ediyor. Bunun aciliyetinin ve öneminin farkına varmalı ve mücadelemizi bu doğrultuda vermeliyiz.

Kaynakça:

[1] 6 Şubat Depremlerinin Ardından Toplumsal Cinsiyetve Kadın Hakları Perspektifinden Bir Değerlendirme

[2] HASUDER, 6 Şubat Depremleri Hatay İli

[3] 6 Şubat Depremlerinin Ardından Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Hakları Perspektifinden Bir Değerlendirme

[4] KADIN DAYANIŞMA VAKFI 6 Şubat Depremleri Sonrasında Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Mekanizmalarında Son Durum

[5] https://artigercek.com/kadin/kadinlarin-yuku-depremle-birlikte-katlanarak-artti-241647h

[6] 6 Şubat 2023 Depremleri Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Bakış Açısından Geleceğe Notlar

[7] 6 Şubat 2023 Depremleri Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Bakış Açısından Geleceğe Notlar

[8] Ahmad, “Conceprualizing disasters from a gender perspective.”

[9] 6 Şubat Depremlerinin Ardından Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Hakları Perspektifinden Bir Değerlendirme