Dertsizliği Dert Edinmek
Konduramadığın her duygunun bir zaman sonra esiri oluyorsun.
Dertsizliği dertlerim meşhurdur benim. İnsanlara basit gelen her şeyi gözümde büyütür, dert edinirim. Basit bir denklemden ibaretti aslında tüm bildiklerim. Bundan dolayı belki de kabuğunu sağlarım.
Biliyorum, hepimiz böyleyiz aslında. Hepimizin dertsizliği dert edinip kaygılarla boğuşuyoruz. Üzülüyor, mutluluk arıyoruz. Mutluluğu bulunca da vazgeçiyoruz. Belki de biz sadece elde edemediğimiz şeylerin peşinde koşmayı.
Umduğumuz şeyleri gözümüzde büyütüyor, kaf dağına çıkarıyoruz. Acaba biz eskiyi mi özlüyoruz? Bu yüzden mi bütün yanılgılarımız?
Eskiyi özlemek ne boş bir duygu. Ortadan kaldıramayacak mısın?
Belki de buna sebep olan duygulardır. Gördün mü? Eskiden ayrıntılardan özlenebiliriz mi?
Aslında eski sadece kapanmış bir pencereden oluşuyor. Sonsuza dek sürecek olan milyarlarca yıllık evrenin küçücük bir alanı bile değil. Ama işte. Peki, ya duygular?
Ah, duygular.
Bizim en büyük dostumuz ama en büyük düşmanımız. Bizi biz yapan yegane şey.
Güzel iklimleri yedi kötü duygudan neden kaçarız?
Mesela sevgi. Çoğu kişinin güzelliğine, yaşaması kişiye bağlıdır. Akraba mısın? Bir duygu değil midir? Ondan neden kaçarız?
Ve nefret ediyorum.
Tek kelime ama binlerce hissiyat.
Nefret mi ediyorsun sahi? Aksi takdirde mi sanıyorsun? Onu duygulandıramayan bir zaman sonra esir oluyorsun.
Kendine yediremediğin anı nefret söylüyorsun.
Nefret adı kendine altında zarar veriyorsun.
Dertsizliği dert ediniyorsun.