Maneviyat Eksikliği
Hayatın anlamını bulmak için Allah’ı tanımak, esmalarını öğrenmek, güvenmek ve dost olmak gerektiğini anlatan bir metin.
Dostlarım, hepimiz hayatımızda zaman zaman ruhsal sıkıntılar yaşarız.
Bazen bir hastalık, bazen bir kayıp, bazen bir hayal kırıklığı, bazen bir pişmanlık, bazen bir yalnızlık, bazen bir korku, bazen bir stres, bazen bir sıkıntı bizi bunalıma sokar.
Bu sıkıntılarla nasıl baş ederiz?
Neye tutunuruz?
Nereden güç alırız?
Bunlar hepimizin sorduğu sorular.
Ben bu soruların cevabını maneviyatta bulduğumu söyleyebilirim.
Maneviyat derken insanlara sürekli namaz kılın, oruç tutun, zekat verin, hacca gidin, şunu yapın, bunu yapmayın diye telkin eden bir yaklaşımı kastetmiyorum.
Elbette bunlar da önemli, ama bunlar tek başına yeterli değil.
Maneviyat derken, Allah’la doğru bir iletişim kurmayı, O’nu tanımayı, O’na güvenmeyi, O’na teslim olmayı, O’ndan yardım istemeyi, O’na şükretmeyi, O’na yakın olmayı kastetmiyorum.
Maneviyat eksikliği demek, dindar görünen bir insanın ruhsal sıkıntılardan uzak olduğu anlamına gelmiyor.
Bazen öyle insanlar görürüz ki, çok ibadet eder, çok dini bilgi sahibidir, ama yine de mutsuzdur, huzursuzdur, korkak ve endişelidir.
Bazen de öyle insanlar görürüz ki, ibadet etmez, günah işler, ama yine de Allah’a tam bir bağlılık ve güven duyar, hayatın zorlukları karşısında sabır ve metanet gösterir.
Bu nasıl olur?
Bu, Allah’la kurulan ilişkinin kalple ilgili olduğunu gösterir.
Kalp, Allah’ın nurunu taşıyan, O’na yönelen, O’ndan isteyen, O’na bağlanan bir organ.
Kalp, Allah’ın isimlerini bilen, anlayan, yaşayan, yansıtan bir ayna.
Kalp, Allah’ın rahmetini, adaletini, hikmetini, kudretini, sevgisini, affını, korumasını, yardımını, hidayetini hisseden, tadan, şükreden bir merkez.
Kalp, Allah’ın esmasını içselleştiren, O’nunla dost olan, O’na sırdaş olan, O’na yoldaş olan, O’na güvenen bir mekan.
Kalp, Allah’ın esmasını içselleştirmeyen, O’nu tanımayan, O’ndan uzaklaşan, O’na isyan eden, O’ndan korkan, O’na güvenmeyen bir çöl.
Çünkü hayatın anlamı Allah’tır dostlarım.
Allah, bu hayatın sahibi, yaratıcısı, yöneticisi, koruyucusu, yardımcısı, rehberidir.
Allah, bu hayatın amacı, hedefi, gayesi, ölçüsü, değeri, ödülüdür.
Allah, bu hayatın güzelliği, zevki, lezzeti, neşesi, mutluluğu, huzurudur.
Allah, bu hayatın gerçeği, hakikati, sırrı, esası, özü, nurudur.
Allah’ı tanımadan, O’nu sevmeden, O’na güvenmeden, O’na teslim olmadan, O’na yakın olmadan, O’ndan istemeden, O’na şükretmeden, O’nunla dost olmadan bir hayat yaşanabilir mi?
Yaşanabilirse, ne kadar yaşanabilir?
Ne kadar anlamlı, ne kadar tatmin edici, ne kadar değerli olabilir?
Allah’ı tanımadan, O’nu sevmeden, O’na güvenmeden, O’na teslim olmadan, O’na yakın olmadan, O’ndan istemeden, O’na şükretmeden, O’nunla dost olmadan bir din olabilir mi?
Olabilirse, ne kadar olabilir?
Ne kadar faydalı, ne kadar etkili, ne kadar kurtarıcı olabilir?
Dostlarım, Allah’ı tanımak, O’nu sevmek, O’na güvenmek, O’na teslim olmak, O’na yakın olmak, O’ndan istemek, O’na şükretmek, O’nunla dost olmak için ne yapmalıyız?
Bunun için, O’nun isimlerini öğrenmeliyiz.
O’nun esmaları, kalbimizi aydınlatan, ruhumuzu besleyen, nefsimizi terbiye eden, aklımızı açan, duygularımızı dengeleyen, davranışlarımızı düzelten, karakterimizi geliştiren, kişiliğimizi olgunlaştıran, hayatımızı güzelleştirendir.
Dostlarım, hayatımızda bir değişim, bir dönüşüm, bir yenilenme, bir gelişme, bir ilerleme, bir iyileşme, bir güzelleşme istiyorsak, gelin Allah’a yeniden iman edelim.
Gelin O’nun isimlerini öğrenelim, anlayalım, yaşayalım, yansıtalım.
Gelin O’nunla dost olalım.
Gelin O’nunla konuşalım.
Gelin O’nunla beraber olalım.
Gelin O’nunla hayat bulalım.
Gelin O’nunla anlam bulalım.
Çünkü O, hayatın anlamıdır dostlarım.
O, hayatın anlamını kaybetmek ise, nefessiz kalmakla aynıdır.