Dil Ediniminin Farklı Yaklaşımlar Açısından Yorumu

Dil edinimi nasıl bir süreçtir, bilim insanları buna nasıl bir açıklık getirmeye çalışmıştır? Birlikte cevaplamaya çalışalım.

Dil edinim süreci bireyin yaşama katılıp diğer bilişsel, sosyal, duygusal, fiziksel becerilerini harekte geçirmek için anahtar bir kavramdır. Dil edinim süreci de farklı öğrenme çevreleri tarafından birçok yaklaşımla açıklanmıştır. Bu yazıda bunun üzerinde duracağım.

Davranışsal kurama göre, edinim gözlenebilir gerçek davranışlar yoluyla oluşur. Davranışsal kuram, insan ve hayvan öğrenmesinin nesnel olarak gözlemlenebilir davranışlarla incelenebileceğine inanır ve bu noktada zihinsel etkinlikleri dikkate almaz. Davranışsal kuram edimin; taklit, pratik yapma, pekiştirme ve doğru alışkanlıklar oluşturma yoluyla gerçekleştiğine inanır. Buna göre birey çevresinde olanlara uyum sağlamaya çalışır fakat bu noktada etkin bir katılım yoktur.

Bu yaklaşıma göre öğrenme uyarıcı-tepki arasında bağ kurma işlemidir. Verilen bir uyarıcıya öğrencinin istenen tepkiyi (cevabı ya da davranışı) göstermesi öğrenme olarak kabul edilir. Öğrencilerin davranışlarını değiştirmek ve istendik davranışları öğretmek amaçlanır. Öğretilecek bilgi ve davranışlar önceden belirlenir, uyarıcı-tepki bağlamında çeşitli tekrar ve şartlandırmalarla öğretilir. Olumlu davranışlar pekiştirilir ve alışkanlık oluşturulur. Bu uygulamalar dil öğretimde de yapılır. Bu yaklaşımın temsilcisi Skinner’e göre “Dil, bir davranıştır.” Diğer davranışlar gibi uyarıcı-tepki bağlamında çeşitli tekrar ve şartlandırmalarla öğretilir. Öğretim sürecinde taklit ve ezberlemeye ağırlık verilir. Dil öğretimi davranış gibi ele alındığından dilin zihinsel boyutuna ve öğrencilerin zihinsel becerilerini geliştirmeye ağırlık verilmez.

Öğrenci farklı durumlarda gerçekleşen tekrarlar, pekiştireçler ve cezalar yoluyla alışkanlıklar edinir ve bu kurama göre dil edinimi bu şekilde gerçekleşir. Davranışçı yaklaşımdan hareketle işitsel-sözel ve görsel işitsel yöntemler ikinci dil öğretiminde ortaya çıkan yöntemlerdir.

Bilişsel kuram ise bireyin sadece etrafındaki olan bitene pasif bir katılımcı olarak eşlik eden bir varlık olarak değil, kendi ediniminin sorumluluğunu alan, dile ilişkin kuralları keşfetmede varsayımlar üretebilen etkin birer katılımcı olarak değerlendirilmesi gerektiği görüşünü savunur. (Celse-Murcia, 1991:85). Bilişsel kuramcılar, anlam, anlama ve bilmenin psikolojik çalışmalar için önemli veriler olduğunu belirtir buna göre, mekanik olarak uyaran-tepki ilişkisine odaklanmak yerine bilişsel süreçlere odaklanılmalıdır. Bu yönüyle birey yalnızca gözlemlenebilir davranışların sonuçlarıyla değil doğuştan beraberinde getirdiği özelliklerle birlikte ele alınmalıdır. Bilişsel kuram dil edinimi çalışmalarında Naam Chomsky adıyla beraber anılır.

Davranışçı görüş çocuğun çevresini dil gelişimi açısından önemserken bilişsel gelişim kuramcıların bunu önemsememesi aralarındaki önemli farklardan biridir.

Bilişsel gelişim kuramı dilde ediniminde uygulama olarak ele alınmak istendiğinde karşımıza çok az şey çıkar çünkü bilişselciler davranışçıların aksine şartlanma ve alışkanlıkların dil öğreniminde etkili olmadıklarını savunur. Onlara göre dil öğrenme zihinsel ve üretime dayalı işlemleri içermektedir. Yapılan çalışmalar neticesinde kavramsal-işlevsel ve iletişimsel yaklaşımlar ortaya çıkmıştır.  Bu çalışmalardan sonra dilin işlevsel ve iletişimsel boyutu ön plana alınmış, dil öğretiminde sadece yapıların öğrenilmesi değil, dilin kullanılması üzerinde de durulmuştur.

Yapılandırıcı kuramda davranışçı yaklaşımın olumsuzluklarını gidermek üzerinde durulur ve ele alınan şey ise bireyin öğrenme ve zihin becerilerini geliştirmektir. Özellikle son yıllarda karşımıza çıkan bu kuram Piaget, Vygotsky, Bruner gibi uzmanların çalışmalarıyla birlikte ortaya çıkmıştır. Bu kuram, dil ve zihinsel becerilerini geliştirmiş, düşünen, anlayan, araştıran, sorgulayan, bilgiyi kullanan, yeni bilgiler üreten ve kendini her alanda geliştiren bireyler yetiştirme amaçlar.

Yapılandırıcı yaklaşımın bu görüşleri dil öğretim alanında yeni yaklaşımları gündeme getirmiştir. Bunlar beceri yaklaşımı, etkinlik yaklaşımı, tematik yaklaşım, teknikleri öğretme yaklaşımı gibi sıralanabilir.

Dil öğretiminde ise öğrenci çevresiyle etkileşim halindedir ve çevreyle etkileşimlerinde düşünme, anlama, sorgulama, her alanda kendini geliştirmek gibi davranışlar içinde bulunur:

·        Öğrenme, birey ve çevresi arasındaki etkileşimler sonucunda gerçekleşir. Birey çevresiyle etkileşerek yeni bilgileri öğrenir ve zihnini geliştirir. Dil öğretimi de bireyin çevresinden ayrı düşünülemez.

·        Birey özümleme, alışma ve denge işlemleriyle yeni bilgileri aktif çabalarıyla öğrenir ve zihinsel gelişimini sürdürür. Zihinsel gelişim öğrencilerde aşamalı olarak ilerler. Öğrencinin zihinsel gelişimine paralel olarak dili de aşama aşama gelişir. Dilin tüm kuralları ve uygulamalarıyla öğrenilmesi uzun zaman alır bu yüzden bu durum yaştan ve zihinsel gelişimden bağımsız olarak düşünülemez.

·        Bruner ve Vygotski dil öğrenmede sosyal ilişkilerin önemini üzerinde dururlar. Onlara göre dil öğrenme sadece zihinsel gelişimine değil sosyal ilişkilere de bağlıdır. Dilin dışarıdan içeriye olduğu kadar içeriden dışarıya da yani iç dilin dışarıya aktarıldığı bir alan olduğunu kabul ederler. Birey sosyal bir canlıdır ve başından beri ifade ettiğim çevreyle etkileşim bireyin kendisini ifade etmesiyle yani içeriden dışarıya ifadeyle sağlanan bir durumdur.

·        Öğrencinin gelişmeye açık alanı iş birlikli öğrenme etkinlikleriyle geliştirilmelidir. Birinin yardımıyla bir etkinliği yapan öğrenci benzer etkinlikleri daha sonra kendi başına yapabilir ve gelişimini sürdürebilir. Dil öğretimi de başta birinin yardımıyla gerçekleşen bir durumun ardından öğrencinin bu sürece tek başına devam etmesi ve bir sorun olduğunda danışılmasında sonra ilerleyen bu süreç ifade edildiği gibi gelişime açık bir durumdur.

·        Vygotsky’e göre öğrenciler aşırı derecede bağımsız bırakılmamalıdır. Aşırı derecede bağımsızlık öğrencilerin dil ve zihinsel gelişimini yavaşlatır. Öğrenciler aşamalı olarak daha karmaşık etkinliklere ve görevlere yönlendirilmelidir. Dil öğretiminde de bu süreç üst bir pencereden takip edilmeli, sosyal öğrenmelerin nereye gittiği anlaşılmalı ve basit dil becerileri ya da dil bilgisi öğrenimi ilerleyen dönemde düzenli bir şekilde karmaşıklaşmalıdır.