Dil ve Cinsiyetçilik Üzerine

Dilin Cinsiyetçiliğe Etkisi

Özellikle sosyal medyada, cinsiyetçi olmadığını savunduğu hâlde oldukça cinsiyetçi ve eril bir dil kullanan pek çok insanla karşılaşıyorum. Cinsiyetçiliği dil ile bağdaştıramadığı için ya da dilin toplumsal cinsiyet rollerine dayalı ayrımcılık içerebileceğini inkâr ettiği için bu dili kullanan binlerce insan var. Bu sebeple bu yazımda, dilin cinsiyetçiliği nasıl pekiştirebileceğinden, bunu nasıl engelleyebileceğimizden ve eril dil ve dilde cinsiyetçiliği hayatımızdan çıkarmanın neden bu kadar önemli olduğuna değineceğim.

Öncelikle düşüncelerimizi ve hislerimizi aktarmanın tek yolu olmasa da en yaygın ve en etkili yolu dildir. Bu yüzden, günlük hayatta cinsiyetçi bir tutum sergilememeniz veya eril düşünmemeniz, kullandığınız dilin cinsiyetçi olmasıyla çelişebilir. Yani tutum ve dil birbiriyle doğrudan ilişkili aslında. Bir dilde belirli kalıpların, kelimelerin ya da söylemlerin herhangi bir cinsiyeti sistematik olarak ötekileştirmesine, küçümsemesine ya da görünmez kılmasına rağmen bu ifadelerin “alışıldık” olduğu bahanesiyle hâlâ kullanılıyor olması çok geçerli bir mazeret değil.

Günlük konuşmalarda farkında olmadan sıkça kullanılan ve ciddi ölçüde cinsiyetçilik barındıran “adam gibi”, “kız gibi” benzeri kalıplar, toplumsal cinsiyet normlarını pekiştirir. Kadınları zayıflık, duygusallık ya da beceriksizlikle özdeşleştirirken eril özellikleri “doğru, güçlü ve makbul” gösterir. Bu yüzden, bu kalıpları masum bir alışkanlık gibi kullanmak, fark etmeseniz bile sizi cinsiyetçiliği devam ettiren birine dönüştürebilir.

Bir başka yaygın örnek de meslek adlarında cinsiyetin özellikle belirtilmesidir. "Kadın doktor", “erkek hemşire" gibi kullanımlar mesleklerin “normali”nin belirli bir cinsiyetle özdeşleştirildiğini gösterir. Kadını veya erkeği istisna olarak gösterir. Bazı dillerde bu durum daha da belirgindir. Almanca ve Fransızca gibi cinsiyetli dillerde mesleklerin eril ve dişil halleri vardır. Hatta birçok dilde erkek form genellikle “nötr” olarak kabul edilir. Örneğin, Almanca’da “Studenten” kelimesi hem erkek öğrencileri hem de karma grupları kapsarken, kadınları özellikle belirtmek için ayrıca “Studentinnen” denmesi gerekir. Bu durum, erkekliğin “varsayılan” olarak kabul edildiği ve diğer tüm cinsiyetlerin bu normun dışına düştüğü fikrini pekiştirir.

Dildeki cinsiyetçiliğin bir diğer yansıması ise cinsiyetçi küfürler. Cinsiyetçi küfürler, yalnızca kaba değil aynı zamanda aşağılayıcı ve ayrımcıdır. Genellikle kadın bedeni, kadın cinselliği ya da kadınlıkla ilişkilendirilen ifadeler hakaret olarak kullanılır ve bu da, kadını “aşağılık” bir konuma yerleştirerek onu küçümsemenin meşru bir yolu hâline getirir. Kadınlara yöneltilmese bile kadın üzerinden hakaret etmek, toplumun bilinçaltında kadını değersizleştirir. Kısacası, bu ifadeleri sadece "öfke anında söylenen laflar" olarak görmek çok yanlıştır çünkü bu laflar toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir yansımasıdır.

Peki, “Dilimiz bu şekilde napalım?”, “Ben zaten öyle düşünmüyorum ama yıllardır kullanılan bu kavramları ben nasıl değiştireyim?”, “Ben onu ima etmiyorum ama kullanacak duruma uygun başka kelime yok (özellikle cinsiyetçi küfürler için)” gibi bahaneler üretmek yerine değişime kendimizden başlasak ne olur?

Değişim. Dil canlı bir organizmadır. Toplumsal değerler değiştikçe, daha eşitlikçi bir iletişim için dilin de dönüşmesi kaçınılmazdır. Nötr ve kapsayıcı bir dil, bu dönüşümün merkezinde yer alır. Bugün kullandığınız kelimeleri gözden geçirmek, konuşma ve yazı dilinizde cinsiyetçi kalıplardan uzaklaşmak, sadece dilinizi değil düşünme biçiminizi de dönüştürebilir. Bu da toplumsal cinsiyet eşitliğine oturduğunuz yerden vereceğiniz en güçlü katkılardan biri olabilir. Çünkü evet, dilin kendisi de politiktir.