Dile Getirilmeyenler
Konuşmadıklarımız da gerçek değil mi?
Bazen konuşulamadığı için belki, bazense de konuşulmaya gerek duyulmayan konular vardır. Ben bugün birkaçını sizin için ele almak istedim. Eğer hazırsanız birincisi ile giriş yapmak isterim. İlk aklıma gelen şeylerden biri, genellikle zaruretten çok vakit geçirdiğimiz yerlerin çoğunda hiçbir şey yapmadığımız, ama bunu dillendirirsek de ihtiyacımız olan karşılığı alamayacağımızı bildiğimiz için dile getiremediğimiz, çoğunlukla boş geçen saatler. Misal, üç saatlik bir ders ve egosunu öğrencileriyle tatmin eden bir profesör ve bu ders sırasında paylaştığı kendince bağlantılı bulduğu anekdotlar ya da her dersin başında dakikalarca öğrencilerle ilgili şikayetleri veyahut kendince espri yaptığını sanıp bazı öğrencilere gereksiz sataşması. Peki öğrenciler niye susuyor derseniz de, okuduğu bölümün önemsizleştirilmesini istemediği, o saatler boyunca işe yarar şeyler yaptığını düşünmek istemeleri en önemli sebepler olmakla birlikte tabii ki dersten geçmek için. Ya da aynı şekilde, 8-5 çalışanların çoğu ne kadar verimli bir çalışma gösteriyor? Neden en çok çalışan ülke olmamıza rağmen, en gelişmiş ülkeler arasında esamemiz bile okunmuyor? Çünkü yine aynı sebepten ötürü, yapmaktan çok yapmış gibi gözükmekle daha çok ilgilenmemizden kaynaklanıyor bence. Eğer yapmış gibi gözüküyorsanız, boş verin, yaptınız sayın! Diğer bir dile getirilmeyen ise, ailelerle ilgili. Birçok aile çocuğunu sömürmesine, hayat boyu çözmeye uğraşacağı travmalar ‘armağan’ etmesine rağmen sırf o çocuğu dünyaya getirdi diye onun her şeyiyle kabul etmesini, yaşlanınca bakmasını, saygıda hiçbir kusur etmemesini ve çocuğa zehir ettiği hayata rağmen ona sevgi göstermesini ve hep şükran dolu olmasını bekliyorlar. Ama psikoloji dışında, günlük hayatta çoğunlukla bu deneyimleri az çok yaşamış kişiler bile, anne baba hakkında duyduğu eleştirel yaklaşımlarda her zaman ve muhakkak anne baba, kısaca ebeveyn tarafını haklı bulmaktan çekinmiyor ve tereddütsüz şekilde ama o senin annen/baban diyebiliyorlar ve yaşadıklarını unutmuş gibi yaparak aileyi sosyal bir kurumdan ziyade kutsal bir oluşummuş gibi düşünüyorlar. Kabul edelim, %1-2’lik şanslı kesim dışında hepimizin aileleriyle ciddi sorunları var. Ve bunları konuşmadığımız ve görmezden geldiğimiz takdirde bu sorunlar bizimle kalmayıp gelecek kuşaklara da aktarılacak. Bunlar bana hep enteresan geliyor nedense. Ve eğer size de enteresan geliyor ve bir şekilde bunları sorguluyor ve dile getiriyorsanız, muhtemelen uyumsuz ve nankör hatta bencil olmakla suçlanırsınız. Ama burada, neyse ki, böyle bir durum olamayacağını düşündüğümden olsa gerek, umursamadan, özgürce dile getirme mutluluğu içerisindeyim ve okuduğunuz için çok teşekkür ediyor ve sonraki yazımda yine sizinle buluşmayı umuyorum.