VAZGEÇMEK, KENDİNDEN

Vazgeçecek kadar güçlüyüz derken en çok biz bittik

Vazgeçmekle geri çekilmek arasında bir yerde tüm sınavlar.

İlk sınavın neydi hatırlıyor musun? 

Çikolatalı ve çilekli dondurma arasında kalıyor yaptığın seçim belki de. En vazgeçilmezin hep ilk tercihin oldu, gerçekten neyin güzel olduğunu bilmek için artık çok geçti. 

Sonra işler büyüdü tabi, anneni mi daha çok seviyorsun babanı mı? Burda tüm insanlık dörde ayrıldı;

-Düşünmeden birini söyleyebilenler 

-Hiçbirini diyebilenler

-İkisini de diyip kolaya kaçanlar

-İkisine de sahip olmayanlar. 

Soruyu soran kişi tatmin edici bir cevap alamadığında ise yargılama başladı ve "neden?" sorusu ile karşılaştık. Burada en temel cevap "sana ne?" oldu.

Ama çocuktuk. 

Şimdilerde ne oluyor? Aile kelimesi bir yuva gibi görünürken o çatının altında kim kimi daha çok seviyor? 

Sevgi sorgulaması bitti mi yoksa? Varlığından emin olduğumuz ailemize bakın. Onların canını yakmaya, ihanet etmeye, zaten dönebilirim düşüncesiyle vazgeçmeye başladık mı onlardan? 

Çatıdaki kiremitleri korkusuzca kırıp yuvaya dönüp baktığımızda onları bulamadık mı? 

Ne oldu sonra? 

Çatıyı betondan değilde kiremitten yapana kızdık kolay kırabildik diye. 

Sonra? 

Üşüdük çatısı olmayan sokaklarda, korktuk. 

Hiç durmadık, hiç bakmadık biz neredeyiz diye. Ne yapıyorum ben demedik hiç, aileden vazgeçilmez diyemedik, vazgeçmek kendini terk etmektir. Göremedik, duramadık, sığamadık. 

Başaramadık vazgeçmeden kendi hayatlarımızı kurabilmeyi. Vazgeçecek kadar güçlüyüz derken en çok da biz bittik. Çünkü kendimizi bitirdik dönüşü olmayan yollarda. 

"Biz" derken, çilekli dondurmayı seçip çikolatalıyı hiç yemeyenler...

Bazılarımız ise ikisini bir arada yiyebilecek kadar akıllı.