Dinlenme Terapisi

Ataerkil toplum tarafından duygularını dışa vurmasına dahi karışılan, kadınlar için ortaya çıkarılan bir 19. yüzyıl tedavi yöntemi.

Tarih boyunca toplumda kadın, farklı coğrafi bölgeler, sosyal ve kültürel normlar fark etmeksizin belirli kalıplar içine sokulmuş, hayatının her alanında kısıtlamalarla karşı karşıya kalmış, haksız sorumluluklar ve sınırlandırılmış rollere maruz kalmışlardır. Özellikle 19. Yüzyılda kadının toplumdaki yerine bakarsak; eğitim imkanlarının oldukça sınırlı olduğunu, toplumsal rollerinin genellikle ev içi ile sınırlı olduğunu, evlilik sisteminin erkeğini hoşnut etmek, erkeğinin statüsünü yükseltici ve koruyucu yönde hareket etmesini sağlamak olduğunu, toplumsal ve politik hayatta etkilerinin sınırlı olduğunu, hukuki haklarının (mülk edinme, miras hakkı) kısıtlı olduğunu, çalışma hayatlarının alt sınıf mesleklerde (tekstil, tarım) ve düşük ücretli olup, zor koşullar altında olduğunu kısaca belirtelim.

Toplumdan bilhassa hayattan bu denli saf dışı bırakılan, az önemsenen, kısıtlanan, haksızlığa uğrayan kadınlar yaşadıkları bu olumsuz durumlar karşısında psikolojik olarak yıpranmış, tükenmiş hissetmeye başlamış – haklı olarak – ve bu duygu durumlarını saklama ihtiyacı duymaksızın hayatlarına devam etmişlerdir. Kadınların, bu duygu durumlarındaki frekanslarının olumsuz yaşam koşulları sebebiyle değişmesi; yüzyıllar boyunca tıpta, erkekleri rahatsız eden herhangi bir davranış veya semptomu açıklayan sözde bir akıl sağlığı durumu olan “histeri” teşhisi olarak adlandırılmıştır.

Histeri, tıp ve psikoloji alanlarında kullanılan bir terim olup, genellikle aşırı duygusal tepkiler veren, kontrol edilemeyen davranışlar sergileyen veya aşırı heyecanlı olan kişileri tanımlamak için kullanılmıştır. Kadın histerisi, anksiyete, nefes darlığı, bayılma, sinirlilik hali, yeme ve cinselliğe dair isteksizlik, "sorun çıkarma eğilimi" gibi birçok çeşitli semptomlar ile ilişkilendirilmiş, bu semptomları gösteren kadınlara konulan bir tıbbi tanı olmuştur. 18, 19. ve 20. yüzyıllar boyunca kadın histerisi en sık teşhis edilen “bozukluklardan” biri olarak tarihte yerini almıştır. 

19. yüzyılın sonları ve 20. Yüzyılın başlarında Amerikalı yazar ve nörolog Silas Weir Mitchell, özellikle kadınların ruhsal (histerik) ve fiziksel sağlıklarını iyileştirmek amacıyla, “Dinlenme Terapisi” adlı tedavi yöntemini ortaya çıkarmıştır. Bu terapi, özellikle kadınların nevroz, depresyon ve diğer psikiyatrik bozuklukları için de önerilmiştir. Bu yöntemin kökenleri ayrıca antik çağlara kadar uzanır. Eski medeniyetlerde, özellikle Yunan ve Roma kültürlerinde, dinlenme ve gevşeme tekniklerinin önemi savunulmaktaydı. 

Mitchell'in dinlenme terapisi, hastaların fiziksel ve zihinsel olarak rahatlamalarını ve dinlenmelerini amaçlıyordu. Terapi süresince hastalar, sosyal etkileşimlerden, zihinsel çabadan ve fiziksel aktivitelerden uzak tutuluyordu. Bu yöntem, özellikle "nörolojik kadın hastalıkları" olarak adlandırılan durumların tedavisinde yaygın olarak tarihte yerini almıştı. 

Özellikle kadınlara uygulanan bu tedavinin 3 temel ögesi bulunmaktaydı: İzolasyon, dinlenme ve beslenme. Tedavi süresince kadınların gün boyunca yatakta kalmaları ve fiziksel aktiviteden kaçınmaları, besleyici ve enerji verici bir diyet uygulamaları, sosyal hayattan uzaklaştırılmaları – böylece zihinsel ve duygusal yüklerden arınabilecekleri düşünülüyordu- gerekmekteydi. 

Günümüzde, bu tarz huzursuz edici, hayatın yoğun akışına ayak uydurmakta zorlanan ve psikolojik olarak zayıflamasına yol açan durumlarda bulunan her cinsiyetten insana doktor gözetimi altında meditasyon, terapi veya ilaç tedavisi vb. rahatlatıcı yöntemler uygulanırken, özellikle kadın hastalar üzerinde uygulanan, dinlenme terapisi tedavisi, cinsiyetçi bir yaklaşım olarak değerlendirilmiş ve tarihte oldukça eleştiriye maruz kalmıştır. Bu eleştiriler, kadınların bağımsızlıklarını ve sosyal rollerini sınırlaması üzerinde çoğunlukla durmuştur. 

Kadınların hayatları boyunca toplumsal, ekonomik, kültürel ve politik gibi birçok alanda karşılaştıkları zorluklar karşında, psikolojik olarak yaşadıkları olumsuz duygu durumlarından dolayı en basit aktivitelerden bile “dinlenme” adı altında bir tedavi süreci içerisinde bulundurulup hayattan daha da soyutlamaya çalıştırmak erkek egemen toplumun kadınlar üzerinde kurduğu başka bir baskıcı, bireysel ve toplumsal hayattaki yerlerini pasifleştirici bir hareketten başka bir şey gibi gözükmemektedir.