Doğal (Ekolojik) Tarım Dünya Nüfusunu Beslemeye Yeter mi?
Endüstriyel tarımın dayatıldığı günümüz dünyasıda, doğal (ekolojik) tarım ile kalkınma ve dünya nüfusunu beslemek mümkün mü?
Maalesef ki endüstriyel tarımın dayatıldığı günlerde yaşıyoruz. Geleneksel tarımın, halk arasında daha çok organik tarım olarak bahsi geçen, dünyayı doyurmaya yetmeyeceği ve bu yüzden tarım ilaçları, yapay gübre gibi hiç de masum olmayan bu ilaçlara ihtiyacımız olduğuna dair bir algı var. Sanki bu ilaçlara ve endüstrileşmeye mecburmuşuz ya da doğru olan buymuş gibi. Peki gerçekten doğru olan bu mu?
Bize dayatılan bu sistemin en büyük savunması, şu anda herkes organik (doğal) tarıma geçerse dünya aç kalır düşüncesidir. Bu iddia yanlış olmasına rağmen kısmen doğrudur aslında. Doğal tarıma çok kısa bir süre içinde geçtiğimizi varsayalım; bir hafta ya da birkaç gün, ki bu mümkün değil, böyle bir durumda tabii ki dünya nüfusunu doyuramayız. Ben bu yüzden kademeli bir geçiş taraftarıyım ve size bu süreçten bahsedeceğim. Böylesi hem daha gerçekçi hem de daha sürdürülebilir olacaktır. Sürdürülebilirlik demiş iken, diğer bir önemli nokta da bu. Doğal tarıma geçerken en önemli ilkelerimizden biri ‘’sürdürülebilirlik’’ olmalıdır.
Kafamdaki kademeli sistemi daha detaylı açmak gerekirse, ilk yapılacak işlerden birisi devletin çiftçiye sağladığı desteklerin arttırılması olmalıdır. Çiftçilik mesleği ile yıllardır uğraşan, bunu dedelerinden miras almış, güçlü, iş bilir insanların bu mesleğe küstürülmemesi ve hatta bir şehir insanının tercih ettiğinde çiftçilik yapmasını kolaylaştıracak, destek verecek bir sistem gereklidir. Elbette ki bu tarım çiftlikleri değerli ziraatçılar tarafından düzenli olarak denetlenmelidir. Günümüzde olduğu gibi, değerli tarım arazilerinin parsellere ayırılıp, 1’er dönüm satılarak içlerine havuzlu villalar dikecek bir sisteme asla yer olmamalıdır, çünkü tarım bir vicdan işidir.
Çiftçilerimizin, insanımızın ve gençlerimizin bu konularda eğitimler alması sağlanmalıdır. Sürdürülebilirlik, Tarım ve Tarım ekonomisi dersleri her öğrencinin, özellikle ziraat ve iibf fakültelerindekilerin, kolayca ulaşabileceği dersler haline gelmelidir. Çünkü bir toplumun kalkınmasında ve uzun ömürlü olmasındaki en önemli yapı taşlarından birisi toprak ve tarımdır. Bu yapı taşlarını koruyacak, toplumu kalkındıracak ve doğayı koruyacak gençlerimizi bu konuda bilgilendirmek hayati önem taşımaktadır. Ziraat Fakültelerinin, ders içeriği değiştirilerek toprağı zehirlemeden tarım yapma yolları, çeşitli deneyler, doğal tarım çiftliklerinde staj, sürdürülebilir tarım, yenilenebilir enerji ve enerji tasarrufu gibi konularda öğrencilere yol göstermesi ve bunları eğitim zincirine aktarması gereklidir.
Diğer bir kademe İthalat sınırlandırmasının getirilmesidir. Özellikle hayvancılık alanında ithalat ancak üretim amaçlı, iyi ve saf ırk getirmek amacıyla yapılmalıdır. Bu amaç dışında, sadece kesim için, ya da tüketime hazır et ithal etmenin faydadan çok zararı vardır. Bu zarar en çok hayvancılık yapan yerel halka dokunur. Çiftçinin kar edebilmek için belirlediği fiyattan, yurt dışından daha ucuza et getirince doğal olarak talep de ucuz olana olur. Çiftçi zor durumda kalır, ya hayvanları toplu kesime gönderir ya da fiyatı düşürmek zorunda kalır ve o zaman da geçim derdine düşer. Ucuz eti tercih etmek gayet doğal diye düşünüyor ve ithalatı mantıklı buluyorsanız bir de şu taraftan bakın lütfen; gelen etin hangi kalitede olduğunu, hayvanın ne ile beslendiğini ve nasıl kesildiğini bilmiyoruz. Hatta hayvanın ne olduğu bile meçhul olabiliyor. Üstüne bir de kendi üreticimizden almıyoruz, çiftçi meslekten vazgeçiyor, bir dahaki seneye üretim yapmıyor ya da hayvanları elden çıkardığı için geçinemiyor. Böylece zamanla hem tarım hem de hayvancılık ile uğraşan nüfus azalıyor ve ithalata bağlı, kendi etini, sütünü, domatesini üretemeyen bir ülke haline geliyoruz.
Eğer doğru yöntemler uygularsak ve doğayla bir bütün olmayı becerebilirsek, bu dünya hepimize yeter.
Siz de kendi fikirlerinizi yorumlarda belirtirseniz çok sevinirim.