Doğal Hak ve Doğal Eşitlik Görüşleri Bağlamında Evrensel İnsan Doğasının Varlığı Üzerine Bir Deneme
Evrensel bir insan doğasının kabulü mümkün müdür?
“Doğal hak bağlamında evrensel bir insan doğası var mıdır?” sorusuna cevap vermeden önce cevap vermemiz gereken iki farklı soru ortaya çıkmaktadır. Birinci soru; “doğal hak ya da eşitlik var mıdır?” sorusu olacaktır. İkinci soruya geldiğimiz zaman; eşitlik derken sadece yasaların eşit/hakkaniyetli şekilde uygulanıyor olması mı eşitliği sağlar, yoksa yaşam içerisinde doğuştan gelen bazı hak talepleri bulunabilir mi?
“Yani insan zaten sahip olduğu hakkı mı elinde tutmak istiyor yoksa hak birileri tarafından ona verilen bir şey midir?”
Bu soru/sorular çerçevesinde, insan haklarına bakalım ve insan hakları doğrultusunda ilerleyelim. İnsan haklarının 1. maddesine göre, “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.”.
Evrensel hakları kabul ettiğimizi varsayarsak, bu bağlamda "doğal eşitlik" durumunun söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Fakat söz konusu olan bu eşitlik durumunun hayatımız içerisinde ne kadar sağlandığı asıl önemli kısımdır. Ayrıca “evrensel” olarak nitelendirdiğimiz bu kavram ne kadar evrenseldir? Kimler tarafından kabul görmüş ve uygulanmaktadır? Sonuç olarak, başta sorduğumuz tek bir sorunun altından cevap bekleyen birçok soru ortaya çıkar. Eğer her birine cevap vermemiz gerekecekse, cevabı tek bir cümle haline getirebiliriz; “doğal hak ya da eşitlik diye bir şey, kısıtlı bir şekilde var olabilir.” Bu cevap bağlamında ortaya çıkan bir soru daha olacaktır: “Evrensel bir yasanın kabulü herkes için geçerli olacak ise, evrensel bir doğayı da beraberinde getirmesi gerekir mi?”
Öncelikle, “kısıtlı bir şekilde var olabilir” düşüncesi ne anlama gelir bunu anlayalım. Bir bebeğin/çocuğun doğduğu andan itibaren yaşama hakkı doğal bir hak olarak ona verilir ve her birey bu hakka eşit şekilde sahip olmuştur. Her ne kadar şu anda içinde doğduğu devletin ya da ailenin bulunduğu durumlar dolayısıyla yaşama hakkının elinden alındığı çocuklar olsa da, tüm çocuklar/bireyler için bu hak en temel hak olarak kabul edilmektedir.
Yaşam hakkının yanı sıra, özgür olarak yaşama yani "özgürlük", insanın rahat yaşayabilmesi için "güvenlik", sağlığı için tıbbi ve herkesin eşit haklara sahip olması için de "hukuki" hakların var olması gerekir. Peki ya eşit olması gereken tüm bu haklar son bulabilir mi? Hayır, bu hakların son bulmaması gerekir çünkü bu haklar en temel haklardır. İnsan ,doğduğu andan itibaren içgüdüsel olarak yaşama tutunmaya çalışır. Bu durum doğuştan, içsel olarak bir düşünceye/duyguya sahip olmamıza olanak sağlar ve tüm bu hakları doğal olarak “hak etmişizdir”.
Evrensel bir insan doğası bu noktada kendini gösterebilir. Fakat evrensel bir yasa kabulü evrensel bir doğayı beraberinde getirebilir mi? Bu sorunun cevabına gelecek olursak; evrensel bir insan doğasının varlığını kabul ettiğimizde, bu hakları elimizde bulundurmamıza müdahale eden önemli bir etmen ortaya çıkacaktır; içinde yaşadığımız toplum. Toplum düzeni doğal hak düşüncesini geride bırakmaya çalışan bir anlayışa sahiptir.
Toplumsal düzenin bu şekilde bir anlayış benimsemesinin nedeni nedir?
Düzen, sarsılmaz bir noktada olmayı hedefler ve belirsizliği kabul etmez. Bu durum, John Locke’un düşüncelerine bakarak en iyi şekilde anlaşılabilir. Locke’un düşündüğü hukuk kuralları göre, doğal hukuk evrenseldir ve hukuk akıl yoluyla bulunabilir. Bu hukuk sistemi, insanlara özgürlük ve yaşama hakkı gibi haklar tanır. Fakat Locke, bu hakların belirsizliklerden korunması için bir toplum oluşturulması gerektiğini savunur.
Evrensel dediğimiz bu doğa nasıl bir varoluşa sahiptir?
Evrensel insan doğası, doğuştan gelen bir niteliktir. “Doğuştan gelen bu insan doğası nerede varlık bulmuştur?” diye soracak olursak, Aristoteles, Rousseau ve Platon’un düşüncelerine bakabiliriz.
Platon’un “ruh” düşüncesine göre birey bu dünyaya gelmeden önce “idealar dünyası” olarak adlandırılan bir dünyada bulunur ve burada bütün bilgilere sahiptir. Ancak, “Nesneler dünyası” yani içinde yaşadığımız dünyaya geldikten sonra her şeyi unutur ve yeniden öğrenir. Bu sürece “hatırlama” adı verilir. Öyleyse nesnelerin bilgisine sahip olmamız, her ne kadar unutsak da içsel olarak bir bilgiye sahip olduğumuzu gösterir ve başlangıçtan beri içimizde bulunan bu düşünceler herkeste kendini göstereceği için “evrensel” olarak nitelendirilebilir. Sonuç olarak, her şeyin bilgisine sahip olan ve hatırlayan insan, kendi doğasını da anlar ve ortak bir noktada buluşur.
Aristoteles açısından da insan doğası, aklı kullanmayı ve toplumsal düzeni kurmayı özellik olarak kendinde barındırır. Aynı zamanda insan doğası gereği bir şeyler eğitim ve deneyim yoluyla öğrenerek kendini geliştirir.
Evrensel İnsan Doğası ve Belirsizlikler: Neden İyi ve Kötü Davranışlar Ortaya Çıkıyor?
Öyleyse iyi ve kötü olarak nitelendirilen davranışların ortaya çıkışı, iyi ve kötü insanların varlığını mı gösterir? Yaşadığımız dünyanın, kurulan düzenin ve elimizdeki imkânların eşit olmamasından kaynaklanan bir belirsizlik durumu vardır. Yani hayatlarımızın birbirinden farklı oluşu, doğamızı bozan bir etmen halini alır. Bunlar sonucunda, insanın evrensel bir doğası bulunur fakat bu doğamızı gerçekleştirmek ya da gerçekleştirmemek bireyin kendisine kalmış bir şeydir çünkü birey “toplum” içerisinde yaşayan ve onun parçası olan bir varlıktır. Bu toplum içerisinde kendisinin kabul ettiği, benimsediği farklı değerler bulunur ve bu değerlere göre varlık kendisini şekillendirir. İnsan iyiyi, kötüyü toplumsal kurallara göre görmeye başlar ve Roussea’nun da düşüncesinde geçen; toplumun kurallarının insanı sınırlaması noktasına ulaşılır.
Toplumun kuralların insanı sınırladığı vakit, insan çıkarcı bir hal alır ve kuralları geride bırakarak kendini düşünmeye başlar. İşte evrensellik durumu da burada kendi varlığını yitirir. Sonuç olarak, evrensel bir insan doğasının varlığı “mülkiyet”, “yönetim”, “devlet” gibi yapılar oluştuktan sonra varlığını kaybetmiştir.
Sonuç olarak, “doğal hak” düşüncesi zaruridir ve demokratik düzenin temelini oluşturur. Evrensel bir insan doğasının varlığının anlaşabileceği en önemli nokta da doğal hak düşüncesidir. Eğer vrensel olarak kabul edilen haklar bulunuyor ise, evrensel bir insan doğasının da varlığını kabul etmek gerekir ve bunun tersi de geçerlidir. Çünkü evrensel olarak kabul edilen haklar insanın çıkarı içindir ve insanın doğasından gelen ortak ihtiyaçlar ile değerleri temsilen ortaya konmuştur. Bu da evrensel bir insan doğasının var olduğunu gösterir. Bireyler birbirlerinin haklarına saygı duyarak bir arada yaşamalıdır. Bu yapının düzenini sağlamak için de doğal haklar doğrultusunda oluşturulmuş bir demokratik düzene ihtiyaç vardır. Toplum ve demokrasi, hakların korunmasını sağlayacak en önemli etmenler olmuş olur.