KADINA YÖNELİK ŞİDDET -İSTANBUL SÖZLEŞMESİ

Kadınlarımızın daha güzel günlere uyanması için İstanbul Sözleşmesi'nin uygulanmasının önemi nedir?

Kurulduğu yıllarda kadına verdiği önem ve haklar bakımından dünyaya örnek olan ülkemizin son yıllardaki utanç tablosu yukarıda gördüğünüz gibi giderek artış göstermektedir. Bu utanç tablosu, kadına karşı cinsiyet ayrımcılığıyla birlikte gelişen şiddet ve zihin kirliliğinin artmasının sonucudur. Bu zihin kirliliğine sahip insanların caydırıcı cezalar almaması dahilinde bu istatistiklerin artması da bizleri şaşırtmayacak bir durum olmaktan öteye ne yazık ki geçemeyecektir.

Ne oldu da böyle yozlaşmış bir topluma dönüştük? Her gün gözler önünde işlenen cinayet haberlerini görüyoruz. Peki sokağa taşan bu şiddeti nasıl önleyemiyoruz? Yıllardır bu durumun tek önlemi olarak korkuyla yaşamaya alıştırılıyoruz.


Kadınların korkularını bir nebze de olsa algılatmak adına minik bir düşünce sunacağım sizlere;

Yeni bir güne başladığınızı düşünün. Evden çıktınız, yolda yürürken sözlü tacize ya da sizi rahatsız edecek derecede üstünüze dikilen bakışlara maruz kalıyorsunuz. Sonrasında takip ediliyor ve vücudunuza isteminizin dışında kirli bir düşünceyle temas kurulmaya çalışılması gibi durumlar yaşıyorsunuz. Her gün çoğu kadının maruz kaldığı durumlar bunlar. Bu durum içerisindeki bir insan olarak ne düşünürdünüz peki? Her gün bunlarla yaşamaya çalışmak sizi istemsiz (ve de haklı) bir paranoyaya itmez miydi? Bu kısacık hayatta cinsiyet fark etmeksizin kimse bu korkularla yaşamayı hak etmez. Tanıdık ya da tanımadık, bir insanın hayatını bu denli olumsuz etkilemeye kimsenin hakkı ve haddi yok!

Hayatınızda tanıdık olsun veya olmasın bu tarz sapkın zihniyetlerin işlediği cinayetler sonucunda ortaya çıkan tartışmalarda ise kadınlara verilen önemle birlikte insanlığın da azaldığını görüyoruz. Ne yazık ki ölen kadınların giyimleri, yaşam tarzları ve ırkı üzerinden yapılan çirkin söylemlere şahit oluyoruz. Bir cinayetin işlenmesi durumunda ölen kişinin diline, dinine, yaşam tarzına bakılarak hadsiz yorumların yapılması insanlık dışıdır. Bu söylemlere şahit olmak ise mide, insaf ve vicdan kaldırmaz bir vaziyettir. Bu vaziyetin destekçisi olan durumlar ise kadınların boyutu fark etmeksizin hayatlarında “kadın kısmı” yaftalamasıyla bir takım cümlelere maruz bırakılmasıdır. Toplumda sürekli yükselen, asla kesilmeyen ve dur noktası olmayan bu sesler; kadınların nasıl davranmasına, nasıl giyinmesine, nasıl gülmesine, nasıl ağlamasına kadar karışan sesler… Kadınların neyi, nasıl yapması için cesur bir biçimde yükselen bu sesler kadınlar öldüğünde bir o kadar cesaretsiz ve yaptırımsız çıkıyor.


Kadınlara görev yüklemesi yapan bu sesler hayatlarında kadınlar olmadan nasıl bir yaşam sürdüreceklerini hiç düşündüler mi acaba? Bununla ilgili yapılan bir deneyde kadınlara ve erkeklere “Dünyada bir günlüğüne karşı cins olmasaydı ne yapardınız?” sorusuna erkeklerin çoğunluğu mastürbasyon yapacakları cevabını verirken, kadınlar ise geceleri rahatça sokakta gezecekleri cevabını vermişlerdir. 21. yüzyılda kadınları bu düşünceyle yaşatan bir dünya düzeni ne kadar acı değil mi? Fakat gelinen şu noktada dünya bari sadece geceleri tehlikeli bir yer olsa ve kendimizi bu şiddetten koruyabilsek diyorum. Ne yazık ki kadına şiddet yer, zaman, mekan fark etmiyor. Bu şiddeti önlemek adına ise İstabul Sözleşmesi'nin gerekliliklerini tam anlamıyla uygulayan bir ülke haline gelmemiz gerekiyor.

İstanbul Sözleşmesi nedir?

Son günlerde kadına şiddetin önlenmesi adına gündemde olan İstanbul sözleşmesi kadınlar olarak hayatlarımızı güvence altına almak adına verilen bu mücadeleyi destekleyici uluslararası bir belgedir. Bu zamana kadar kadına şiddetin bitmesi adına uluslararası pek çok belge imzalanmış fakat hiçbiri ne yazık ki yeterli olmamıştır. Kadına yönelik şiddeti kesmek ve daha iyi önlemler almak adına Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’ni hazırlamıştır. İstanbul Sözleşmesi kadına karşı ev içi, psikolojik, ekonomik, cinsel ve akla gelebilecek her türlü şiddetin karşısında durmayı amaçlar. İkincil amacı ise kadınları güçlendirmek ve haklar bakımından erkeklerle eşit hale getirmektir. İstanbul Sözleşmesi uluslararası hukukta kadına karşı şiddetin, kadın erkek eşitsizliğine karşı ayrımcılığın sonuçları ve yaptırımları olduğuna vurgu yapan ilk sözleşme niteliğini taşır. 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açılan İstanbul Sözleşmesi, 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye ise İstabul Sözleşmesi’ni ilk onaylayan ve imzalayan ülkedir. Fakat bu sözleşmeyi izleyen uzman grubu GREVİO Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’ne uymada büyük eksiklikleri olduğunu belirtmiştir. 



Yukarıdaki tablodan ve gündemdeki haberlerden bu eksikliklerin boyutunu yaşayarak görüp, hissetmekteyiz. Kadına yönelik her tür şiddetti bitirmek ve kadına yönelik şiddete daha fazla kurban vermemek için bir an önce İstanbul Sözleşmesi’nin tam manasıyla uygulanması, uygulanana kadar ise mücadeleyi kesmeden devam edip, hakkımız olanı kısa sürede alıp; korkusuzca sokakta istediğimiz kıyafetle gezip, istediğimiz yükseklikte gülüp, özgürce dolaşacağımız günlere!


Katledilen kadınlarımıza rahmetle.