Don Quijote

Ey Sancho, şunu bil ki insanlar her şeyi istedikleri gibi görürler.

Miguel de Cervantes Saavedra

La Manchalı Yaratıcı Asilzade


Esere başlamadan önce sizlere Miguel de Cervantes’den bahsetmek istiyorum.

Miguel de Cervantes Saavedra

(29 Eylül 1547- 22 Nisan 1616)

İspanyol romancı, şair ve oyun yazarıdır. Modern Avrupa’nın ilk romanı olarak kabul edilen başyapıt Don Kişot, Batı edebiyatının klasikleri arasında yer alır ve bugüne kadar yazılmış en iyi kurgusal eserlerdendir.


Don Kişot, önceden gördüğünüz, duyduğunuz ya da bahsi geçen yerlerde kendinizi bulunduğunuz bir eserdir. Birçok yerde “Yel Değirmenleri” olarak geçen kitap alsında 2 ciltten oluşmaktadır. Yel Değirmenleri olarak geçen kitaptan çok farklı olarak içinde birden fazla hikaye bulundurmaktadır ve okuyucu karakterleri ile merakta bırakarak çoğu zaman absürt bir şekilde anlatımına devam eder. Kitabın ana fikri sınıf ve değer arasındaki ayrımdır. Yazarın yazdığı dönemde bunu ele almak radikal bir fikirdir. Don kişot aslında aristokratların genel görüşüne, saygın ve asil oldukları yargısına saldırır. Amaç bu olsa da kitap aslında bizi çok çeşitli düşünceye itiyor.


Hikayelerde, Efsanelerde çizilen şövalye imajını sert bir biçimde yıkarak yeniden hayat verir. Bir nevi bize hayatın gidişatını, gerçekliğini ve kusurları hatırlatıyor.

Bu eserin çıkış amacı radikal bir karar ile olsa da günümüz insanları için Don Kişot, çok değişken anlamlara sahip bir yapıt olduğunu düşünmektedir. Bazı kesimler bunu hayalperestlik, bazıları insanın kendi varoluşundan kaçması, bazıları ise şizofreni olarak görmektedir.

Okuyucular her sayfada onlar için hem yeni hem de tanıdık bir şey ile karşılaşıyorlar. Günümüzde ise bu eser tamamen kişisel bir yapıt olmaktadır. Don Kişot insanların gözünde şövalye algısını yıkarken aynı zamanda kendi inandığı ve kendi doğrusunda gitmek için ne derece inatçılık ve güven gerektirdiğini de hatırlatıyor. Karşılaştığı her insanın algısını ve fikirlerini yıkarak geçen karakter, engellere maruz kalsa da kendi olmaktan vazgeçmiyor. Kitap amacından uzak bir şekilde bizi felsefi, edebi, ahlâki ve psikolojik açıdan düşünmeye itiyor. İnsanın kendi içinde yaptığı sorgu toplumsal düzleme kayıyor ve büyümeye devam ediyor.


Kitabı okumaya devam ederken diğer karakterlerin umutsuzca kendi algıladıkları dünyaya tutunduklarını ve Don Kişot’u bir hasta, deli olarak gördüğüne şahit oluyoruz. Özellikle yoldaşı Sancho efendisini her yolda izlediği için Don Kişot’un hastalığı bulaşıcı olarak görğlmeye başlıyorlar.

Sancho karakteri belkide insanı insan olarak hissettiren en belirgin tiplemelerden. Don Kişot’un aksine sürekli şikayet eden, rahatına düşkün ve para hesabını her daim yapan bir karakter. Bazı zamanlar asil bir bakış açısı yakalasa da bunu hemen kaybeden, hayatın gerçeğine daha kolay uyum sağlayan birisi.

Ancak bu yolda hayalperest olan efendisine de şüphe ile yaklaşsa da sonraları büyük bir uyuma bürünmüştür. Sancho diğerleri gibi kendi olmayan insanlara engel olmak niyetinde değildir ama yollarını açmak da istemez. Daha çok kendisine dokunmadığı sürece uyumlu kalmaktan yanadır. Bu da bizim ahlaki algımızı sorgulamamıza neden olur.

Peder ve berber karakterleri ise tamamen kontrol etmek amaçlı oradadırlar. Farklı olanı yok etmek ve kendileri gibi yapmak uğruna Don Kişot’un peşine düşerler ama kendi fikirleri onu geri getirmeye yetmeyince Don Kişot gibi düşünüp onun oyununa katılırlar. Bu da aslında her insanın tek bir noktadan değil birçok noktadan gidebileceğini ve çeşitli olabileceğini vurgular niteliktedir.

Aslında saygın ve bilgili gösterilen Peder karakteri Don Kişot’u kurtarma bahanesi ile saygınlığından vazgeçebilmektir.

Yazarımız aristokratlara açtığı savaşta başarılı olmuş olsa gerek ki, hayırseverliğin değersiz kılınması gerekçesi ile İspanyol engizisyonu tarafından yasaklanmıştır. Eser ancak 19. Yüzyılda okuyucular ile tekrar buluşmuştur.

Bu mükemmel yapıtı yaratan Miguel, savaştan kaçmayan mahzun yüzlü şövalye Don Kişot ve sadık silahtarı Sancho ya selam olsun.