Dünün Dünyasına Dönmüş Tanımlar

Hayatımıza mahkum ettiğimiz ve ardından esiri olduğumuz tanımlar üzerine kısa bir aforizma.

Bireyin tanımlara ihtiyaç duymasındaki sebep nedir tam olarak? Daha mı mutlu oluyoruz yoksa kendimizi bununla avutarak her gün zaman mı öldürüyoruz, ve öldürdüğümüz zamanın katili olduğumuzu bilmeden, yaşamaya devam ederek hem de.

Fakat tüm bunların ötesinde ağır basan ve açıklığa kavuşturulmaya susamış bir mevzu var ki o da; evrene açıklamalar gerektiği, anlam gerektiği.

Ya da anlamsızlık mı desek!

Anlam ve anlamsızlığın birbiri içinde kaynaşması, aslında ikisinin de var olmamasından kaynaklanıyor olabilir. Nitekim, anlam denen şeyin kendini ifade etmekten yoksun oluşu anlamsız bir anlam doğurduğu için anlamlara yeltenmeden yaşayıp gitmek mi en doğrusu gibi?

Peki, insanoğluna denildiği gibi bir çıkış yolu sunulucak mıydı yoksa daha da karmaşık hale mi bürünecekti her şey. O zaman yerimizde durmayıp ortalığı biraz daha karıştıralım ve 'peki her şey neydi' diye soralım. Anımsamaktan kaçındığımız, silmek için çırpındığımız anlarımız mı veya onlardan oluşan ve sonsuz bir döngüye bizi mahkum etmekten adeta zevk alan anılarımız mı, yoksa sımsıkı sarıldığımız gerçek olduğuna inanmayı kolay bir yol olarak seçtiğimiz kimliğimiz mi?

Bunlara verilecek cevapların tatminsizliği olası(!) bir kıyamet alametini üzerinden söküp atmak için alametin gerçekte ne olduğuyla yüzleşmek gerekiyor belki de veyahut bu vurdumduymazlığa karşı bir Ursula King karakterinde hayat bulup mücadele mi etmemiz gerek?

Soruların en güzel yanı, bir diğer soruya mahal verecek bir cevabının olması sanırım. Onları birer anlam sadisti olarak görmemin en güzel nedeni budur belki de!