Düşündüğümüz Kadar Özgür Müyüz?
Yoksa görünmez zincirlerin gölgesinde mi yaşıyoruz?
John Stuart Mill’ in kaleme aldığı "Özgürlük Üzerine" adlı kitabının bir bölümü, ince bir kitap formatında "Düşünce ve Tartışma Özgürlüğü Üzerine" başlığıyla karşımıza çıkıyor. Öncelikle belirtmeliyim ki, kitabın dili oldukça ağır. Anlamlandırabilmek ve üzerinde düşünmek için yavaş okunması gerektiğini düşünüyorum.
Kitabın içeriğine gelirsek, Mill, her türlü düşünceye açık olmamız gerektiğini, doğru ya da yanlış demeden birçok fikre saygı duymamız ve herkesin düşüncesini dile getirmesi gerektiğini savunuyor. Bu düşüncelerini daha iyi aktarabilmek için Hristiyan dininden örnekler vererek, düşünce özgürlüğü kapsamında tartışma ortamının ne kadar özgür olduğunu sorguluyor.
Her ne kadar 19. yüzyılda kaleme alınmış olsa da günümüz çağına ışık tutan bir kitap. Yaşadığımız bu çağda inançlarımızdan o kadar uzaklaştık ki, sadece dini bir inançtan bahsetmiyorum, kendimize derinlemesine bakmaktan korkuyoruz ve zamanın akışında kaybolup gidiyoruz. Her şeyden o kadar korkar hâle geldik ki, her birimiz kuşkucu olduk ve bu durum içten içe bizi zehirlemeye devam ediyor. John Stuart Mill ise bu durumu oldukça basit bir şekilde özetliyor:
“İnançtan yoksun ama kuşkuculuktan ödü kopan bir çağ.”
Mill, herkesin kendi düşüncesini dile getirebilmesi gerektiğini ve bu durumun tartışma düzeni içerisinde oldukça önemli olduğunu şöyle vurguluyor:
“Ama bir düşüncenin dile getirilmesinin engellenmesine özel olan kötülük, bunun tüm insan ırkını yoksun bırakıyor olmasıdır hem bu kuşağı hem de sonraki kuşakları hem bu görüşe karşı çıkanları hem de bu görüşü benimseyenleri. Eğer bu doğru bir görüşse, yanlışın yerine doğruyu koyma fırsatından yoksun bırakmışlar demektir; eğer yanlışsa o zaman da doğru görüşün yanlış olanla çarpışmasından doğacak daha açık algıdan ve bunun bırakacağı canlı izler olacaktır; bu düzlemde neredeyse bir o kadar büyük bir yarardır.”
Dini ve felsefi anlamda düşünce özgürlüğümüz, geçmiş yüzyıllardaki kadar sert ve baskılayıcı bir otorite tarafından kısıtlanmasa da tamamen özgür olduğumuzu söylemek de doğru olmaz. Özellikle kendi ülkemiz perspektifinden konuşursak, ülkemizin yönetim rejimi bizleri oldukça kısıtlar durumda. Kendi düşüncelerimizi paylaşmaktan çekinir hale geldik; ne kadar modern ve demokratik bir yapıda olduğumuzu söylesek de bunlar sözlerden öteye gidemiyor.
Ayrıca açıkça düşüncelerini ifade eden inanan veya inanmayanlara karşı da ne kadar ön yargılıyız, değil mi? Çünkü bizimle aynı görüşte değiller. Bizler sadece kendi düşündüğümüzü savunur, farklı bir görüşle karşılaştığımızda üzerinde durmaz ve üç maymunu oynayarak hayatımıza devam ederiz. İşte bu anlamda Mill, bizleri oldukça rahatsız eden bir gerçeği belki de biraz kibirli bir dil kullanarak açıklıyor:
“Denecektir ki yeni görüşler ortaya koyanları artık öldürmüyoruz: peygamberleri katleden atalarımız gibi değiliz, onlara anıt mezarlar bile yapıyoruz. Dine karşı çıkanları öldürmediğimiz doğru; en aptalca görüşlere karşı bile modern duyarlılığın tahammül edeceği ceza miktarı, onları yok etmeye yetmez ama yasaların verdiği cezaların lekesinden bile kurtulduğumuzu sanma gafletine düşmeyelim. Düşüncelere, en azından ifade edilmelerine karşı hâlâ cezalar var yasalarda; günümüzde bile bu cezaların uygulanması, bir gün yeniden ve tüm güçleriyle canlandırılmalarını inanılmaz kılacak kadar az rastlanır değil.”
Özetlemek gerekirse "Düşünce ve Tartışma Özgürlüğü Üzerine" kitabı okuduğum, bitirdiğim kitaplar arasında başucu kitaplarımdan biri haline geldi. İçerisinde burada değinemediğim o kadar fazla konu var ki, herkesin bir kere de olsa okuması ve sindire sindire her cümleyi hazmetmesi gerektiğini düşünüyorum. Düşünmekten ve bu düşüncelerin doğru ya da yanlış olduğunun çekingenliği içerisinde kaybolmayın; sağlıklı bir tartışma alanında kendi fikirlerinizin ne kadar değerli olduğunun farkına varın. Önemli olan, bir fikriniz varsa karşılıklı olarak bu alışverişi yapabilmektir. Unutmayın ki düşünen, sorgulayan ve ifade etmekten çekinmeyen toplumlar gelişir. Başkaları zaten bizim yerimize düşünüyor ve harekete geçiyor diye kendinizi yabana atmayın. Bireyler değişirse toplum da değişir. Kendini ifade etmekten çekinmeyen, düşüncelerini özgürce dile getirebilenler iyi ki var!
“Genel geçer bir görüşü sorgulayan ya da yasalar ve çoğunluğun görüşü izin verse sorgulayacak olan tüm insanlara teşekkür etmeli, kafalarımızı açıp onları dinlemeli; kanaatlerimizin kesilmeye ya da canlılığına birazcık saygımız olsa, kendi başımıza, üstelik çok daha güçlü bir şekilde yapmamız gerekecek bir işi bizim adımıza yaptıkları için mutlu olmalıyız.”