Düşündüklerim ve Söylediklerim Neden Önemli?

Düşündüklerimizin mevcut ilişkilerimiz, sağlığımız, finansal durumumuz ya da başarımız üzerine bir etkisi var mıdır?


"Başlangıçta kelimelerle büyü aynı şeydi ve hatta kelimeler, bugün de aynı sihirli gücü sürdürmektedir." Sigmund Freud



Düşündüklerimizin mevcut ilişkilerimiz, sağlığımız, finansal durumumuz ya da başarımız üzerine bir etkisi var mıdır? Düşünce biçimimiz bizi pozitif veya negatif olarak etkileyebilir mi? Bu sorulara birçok filozof, düşünür ya da kitlelere hitap etmiş insanların cevabı düşünce gücünün önemini vurgular şekilde. Mevlana “sen düşünceden ibaretsin” diyerek zihnin konumunu yüceltir. “Düşüncelerin karakterini oluşturur” diyen Ghandi muhtemelen bu konuda Mevlana’ya katılırdı.

Kolomb öncesi Amerika uygarlıklarından birini oluşturan bir halk olan ve bilinç düzeyimizde deneyimlediğimiz yaşamın bir rüya hali olduğuna inanan Toltekler'in kolektif düşünce biçimi de özetle şunu vurgular: Hiç kimse bize kendimizin verdiğinden daha fazla zarar veremez çünkü bize zarar veren temel şey kendi inanç sistemlerimizdir. Yani zihnimizde oluşturduğumuz gerçekliği yegane gerçekliğimiz haline getirir ve buna körü körüne bağlanırız, halbuki inandığımızın ötesinde bir yaşam deneyimlemek de olası ve bu yolda düşünce gücünün ve ağzımızdan çıkan sözcüklerin oldukça payı yüksek. "Sözlerinle kusursuz ol" Toltek bilgeliğini oluşturan birinci anlaşmadır ve düşünürken ve konuşurken sözcüklerimizi çok iyi seçmemiz gerektiğini vurgular, çünkü sözcükler hayal gücümüzün ötesinde bir yaratım gücüne sahiptir. Demek isteniyor ki kendimizle sözler aracılığı ile anlaşmalar yapıyoruz ve sözlerimiz ne kadar kusursuz olursa kendimiz ile yaptığımız anlaşmalar da bizi o kadar pozitife taşır nitelikle olur.



Tüm bunlar çekim yasası ile doğrudan bağlantılı olup aslında düşündüğümüz şey olduğumuzu vurgular. Yani ne düşünüyorsak buna dönüşürüz. James Allen da “Düşüncenin Gücü: İnsan Ne Düşünüyorsa Odur” adlı kitabında aklın, insanoğlunun en üstü gücü olduğuna ve insanı aklının yönettiğine değinir. Özetle insan düşündüğü şeydir ve düşüncelerinin toplamı da karakter denen şeyi oluşturur, eylemlerimizin sebebi de düşüncelerdir. Yani birey güzel düşüncelere sahipse karakteri, eylemleri ve hayatına çekeceği deneyimler de güzel olur. Bu şans eseri değildir ve doğrudan düşünce birikimimizle bağlantılıdır.  



Kitapta tekrar eden öğütlerden biri de “kendi kendinin efendisi ol”.  Hayatımızda başımıza gelen şeylerin sebebini çoğu zaman dış etkenlere mal etmeye meyilliyizdir ve bu söz ile anlatılmak istenen şey deneyimlediğimiz şeylerin sorumlusu aslında kendimizden başkası değildir. Ruhumuzda gizlice beslediğimiz düşüncelerimiz, korkularımız ya da arzularımızın ya da sevdiğimiz şeylerin dışa vurumudur deneyimlerimiz. Yani akıl bahçesine ne ekersek onu biçeriz yaşamımızda ve istediklerimizi değil kendimize yakın bulduğumuz şeyleri hayatımıza çekeriz. Bu bilinçsizce oluşturduğumuz şartlar da yaşam standartlarımızı belirliyor.

Yazar aynı zamandan bedenin aslında aklın hizmetinde olduğunu iddia ediyor. Kötü düşünceler ve gizli korkuların hastalıklara yol açtığı ya da onları beslediği düşüncesini savunuyor. Korkuların hastalıklara yol açması düşüncesi bana bu savı destekkleyen bir deneyi hatırlatıyor. Bu deneyde bir adamın gözleri bağlanıyor ve bileklerinin kesileceği ve böylece kan kaybından yavaşsa öleceği söyleniyor. Gözleri bağlanan adamın kollarından bileklerinin kesildiğine insandırılması için ılık sular akıtılıyor ve adam gerçekten bunun olacaığını düşünüp, buna inanıp yavaşça ölüyor. Bir nevi plasebo etkisi de denilebilir.



Kitabın ilerleyen kısımlarında yazar bir amacı olmayan insanın, sıkıntıların, dertlerin, endişelerin ve korkuların esiri olacağını söylüyor ve tabi yine amaçlara ulaşmaya giden yolda en önemli unsurun düşünce gücü olduğunu söyleyen Allen sonrasında şu iddialı cümleyi kuruyor: "Bir insanın başardığı veya başaramadığı her şey doğrudan ama doğrudan kendi düşüncelerini neticesidir".

Allen'ın "Arzulamak elde etmektir, istemek başarmaktır" cümlesi ile anlatmak istediği ise aslında hayalini kurduğumuz şeyin bir gün olacak olanların vaadidir çünkü hayaller, gerçeklerin fideleridir.

Söylemin gücüne gelecek olursak, birçok düşünüre göre sözcüklerimizin gücü de düşünce gücünden aşağı kalır bir halde değil. Söz tohum gibidir ve insan zihni verimlidir. İncil'in Yaratılış kısmında yer alan "Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı." sözleri de varoluşun başlangıcından beri kelimelerin büyülü olduğunu destekler nitelikte.


Aramice bir kelime olan "abra kadabra" söylediğim gibi yaratırım anlamına gelir ve asıl büyünün sözcükler olduğunu vurgular. Yani sözlerin bir yaratım gücü var. Bu konuda yapılmış olan Dr. Masaru Emoto'nun deneyi, suyun kristal yapısı, ona yöneltilen sözlerin enerjisine göre şekillendiğini öne sürmektedir. Su, nazik ve olumlu ifadelerle karşılaştığında zarif ve düzgün kristaller oluştururken, kaba ve olumsuz sözlerle karşılaştığında ise karmaşık ve bozulmuş kristaller meydana getirmektedir. Kötü düşüncelerimiz ya da kendi kendimize söylediğimiz negatif sözler başarısız olmamızı garanti eder nitelikte.

Dilbilimci ve filozof Noam Chomsky' de ağzımızdan çıkanların kendi zihnimize etki edebileceğini söylüyor. Kendi kendimize bir konuda başarısız olacağımızı söylersek, buna gerçekte inansak da inanmasak da bilinçaltımıza yerleşen düşünce bu olacaktır ve başarısız olma risikimiz de artacaktır.

Kelimelerin sihiri ve düşünce gücü yaşamımızı kısıtlayan inançlardan kurtulmamızı sağlayabilir, bize zengin seçenekler sunan farklı bakış açıları katabilir. Onların yarattıkları etkileri anladığımızda, onları yıkıcıdan yapıcıya doğru değiştirmek bize kalmış!