Duygusal Bir İnsanım Ben
Ne olmuş yani tutarında duygusalsam? Merhameti olmayan, sevgisi olmayana beşeri mi denir beşer mi Ben beşeriyim bayım. Beşer olanlar utansın
Duygusal bir insanım ben. Kadarında ama, fazlası veyahut azı değil. Şahsen bu yönümden mutsuz da değilim. Aksine, kendimi insanlardan bu yönümle ayırdığım bile oluyor. Üzülmem gereken yerde üzülüyor, sevinmem gereken yerde seviniyorum. Radyodan, televizyondan, veyahut babamın sesinden bir şarkı duyunca kederleniyor, duygulanıyorum. Oluyor bu. Şarkının bende uyandırdığı hissiyatları insanların hissedemiyor oluşu üzücü. Bazı şarkılar var ki, nerede olursam olayım, kederlenmemek elde değil. Vicdanlı olmak, merhametli olmak, başkasına atılan tokadı kendi yüzünde hissedebilmek, bir şarkıyla duygulanabilmek her insanın harcı değildir. Herkes anlamaz, hatta böyle benim gibileri zayıf insan olarak da görür kimileri. Varsın zayıf görsünler beni. Ben kendimi biliyorum. Duygulanmak, ağlamak benim insan olduğumun göstergesidir ve ben böylesine insanca yaşarken, sizler insansızlığınızla benim zayıf bir insan olduğumu düşünmekte özgürsünüz!
Ben en azından insanım zayıf da olsam. Sizler, duygusuzluğunuzla insan olmayı bile başaramayan mahluklarsınız ve beklemiyorum da aslında sizlerden bu duygusallığımı anlamınızı. Ben, “Beni Burada Arama” şarkısını dinlerken, hikayesi her aklıma geldiğinde şarkının, duygulanan bir insanım. Her Rodrigo'nun gitar konçertosunu dinlediğimde içimden bir parça şeylerin koptuğunu hisseden bir insanım. Size göre hiçbir anlam ifade etmezken cezaevindeki bir insanın annesine “Beni burada arama, kapıda adımı sorma, saçlarına yıldız düşmüş, koparma anne ağlama” demesi, ben tanımadığım bir insan için, adını sanını bilmediğim bir insan için, gözyaşı döküyorum.
Bazı insanların ne kadar adi mahluklar olabileceğini daha 20’li yaşlarımda anladım. Ne yazık! Belki yaşayacak çok az ömrüm kaldı, belki ortalarındayım veyahut çok uzunca bir süre var. Her ne olursa olsun, ben bu yaştayken, ömrümün baharında insanın ne kadar adi olduğunu öğrendim ne acı.
İnsanların böyle olması her ne kadar üzse de beni, yakın çevremde beni anlayabilen insanların olmaması daha çok yıpratıyor beni. Dostum dediğim, arkadaşım dediğim bir insanın gelip de duygusallığımla ilgili olumsuz düşünceleri, “saçma” diyor oluşu beni öyle yaralıyor ki. Gereken yerde gereken duyguların harekete geçmesi ne için yanlış olsun? İnsanız bizler insan, robot değil!
Duygu, sevgi, aşk devrimci eylemlerdir. Ruhunda devrimcilik olmayan insanlardan da duygulanmalarını beklemek, sevgi beslediklerini görmek, aşkı görmek mümkün değildir. Siyasi bir devrimden bahsetmiyorum. Deniz Gezmiş’in bir sözü vardır:
“-Aşırı solcudur aşk… Bu yüzden insanların sol yanını hedef alır. Ve aşk bu kadar solcuyken, içinden sağ çıkmak imkansızdır.”
Bütün siyasi fikrimi bir kenara bırakarak söylemek isterim ki, şahane ötesi doğru bir söz. Tam da demek istediğim buydu aslında. Duygulanmak, sevgi, aşk gibi kavramlar çok yüce şeyler. Herkes anlayamaz, anlamak da yetmez ayrıca. Yaşamak da gerekir. Açık konuşmak gerekirse, Deniz Gezmiş’i severim. Ama bu konuda böyle düşünüyor olma sebebim Tanrı şahidim olsun ki Deniz Gezmiş değil. Bütün şairlere bir bakınız, içerisinden en sevgi dolu, en duygulu şiirler yazan, en aşık olduğunu düşündüğünüz şairlere bir bakın. Birçokları devrimci ruha sahip şairlerdir. Genelleme yapmak yanlış olabilir ama istatistiksel olarak değerlendirmenizi istiyorum baylar! Dediğimde haklı olduğumu göreceksiniz.
Ve ben, sizlerin tabiriyle, duygusal ve zayıf bir insan olarak yaşamaya devam edeceğim. Günün birinde de öleceğim. Fakat sizler, duygusuz yaşayanlar, insan olarak yaşayamadığınız gibi insan olarak ölemeyeceksiniz de!