EDEBİYATIMIZIN YARALI KADINI ‘’NİLGÜN MARMARA’’
Tüm varoluşsal sancılarıyla, Nilgün Marmara.
Nilgün Marmara 13 Şubat 1958’de İstanbul Moda’da doğdu. Liseyi Maarif Koleji’nde okuyup, üniversite hayatına İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde başladı. Dönemin siyasal sebepleri dolayısıyla bölümü yarıda bırakıp Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümüne geçti. Boğaziçi Üniversitesi’nde spor salonu ile kantinin bulunduğu yapıda bahçeye bakan ünlü bir 'umutsuzlar merdiveni' vardır. Bu merdivene ‘’umutsuzlar merdiveni’’ denmesinin sebebi Marmara’nın okuduğu zamanlarda ders aralarında oraya gidip derin düşüncelere dalmasıdır. Bölümü ‘’Sylvia Plath’ın Şairliğinin İntihar Bağlamında Analizi’’ teziyle bitirir.
Şair dostlarıyla sohbet etmeyi seven Marmara’yı 80 darbesi çokça etkiler. Bu darbe sonrası okulda yaptığı edebiyat sohbetleri yerini evde dostlarıyla yapılan edebiyat sohbetlerine bırakır. Tam da bu dönemde o kimseye göstermeyeceği şiirlerini yazmaya başlar.
1982 yılına gelindiğinde arkadaş ortamından tanıdığı Kağan Önal ile evlenir. Kağan Önal’ın işi dolayısıyla 16 ay Libya’da yaşamak zorunda kalan Marmara’yı bu değişiklik oldukça etkilemiştir. Libya’da sağlık durumu iyice kötüleşen Marmara tedavileri kabul etmez. Kağan Önal bu konuda "Oysa Nilgün’ün tedavi olması gerekiyordu ama o doktordan kaçıyordu. Doktor, geldiğinde evde olması gerekirken evde değildi. Doktor beklemişti. Gelince de konuştular... Doktor bana 'İşiniz çok zor! Tedavi olması lazım ama çok zeki ve kültürlü. Yani en zor vakalardan...' demişti. Çünkü iyileşmesi için entelektüel faaliyetlerde bulunmaması gerekiyordu. İlacı dayayacaklar ve uyuşacaktı. Orta kültür ve zekalı durumlarda bu hastalık genelde 20’li yaşlarda ortaya çıkarmış, Lityum tedavisi ile başarılı olunurmuş. Ancak Nilgün bu tipte değildi. Tedavi olması, buna ikna olması, tedaviden memnun kalması hepsi ayrı bir dertti. Dolayısıyla tedavi olmadı. Öldüğü gün bana tedaviye tekrar başlayacağına dair söz vermişti." İfadelerinde bulunur.
21’inde ‘’Dural bir yol isterim, öyle bir yol ki hem yürüyüş durumunu yaşatacak hem de duruk,’’,23’ünde ‘’ Borçluyuz daha çok yaşamaya!’’ cümlelerini sarf edip 24’ünde ‘arada’ olmaya isyan eder.
Aslında çoğu arkadaşının Nilgün’deki karamsarlığı, melankoliyi fark ettiğini Gülseli İnal’ın ‘’Onun yüzü kadar tuhaf bir yüz şimdiye kadar görmemiştim. Bu yüzün ifadesi bana göre anlam ötesiydi, acının doruğuydu, gerçeğin tersyüz edilmiş haliydi.’’ İfadelerinden de anlıyoruz.
Nitekim dünyaya yaralı, dünyayı başka bir dünyanın bekleme salonu olarak gören şairimizi, Cemal Süreya’nın Zelda’sını 13 Ekim 1987’de acı şekilde kaybettik. Beşinci katttaki evinin penceresinden atlayarak intihar eden şair arkasında Haydar Ergülen’in deyimiyle Nilgün’ün yalnız bıraktıkları olan arkadaşlarını bırakır. Ece Ayhan, "Meçhul Öğrenci Anıtı" şiirinde, Marmara’nın ilkokuldaki öğrenci numarasını kastederek "Aldırma128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında..." mısralarıyla kendisine seslendi. Cezmi Ersöz ise, Marmara‘nın ölümünün ardından "Kırk Yılda Bir Gibisin" adlı kitabı yazıp, kendisine ithaf etti. Ayrıca Seyhan Erözçelik, Nilgün Marmara'nın intiharının ardından Nilgün'ün Göztaşı isimli şiiri yazdı.