Nilgün Marmara'nın Sesi
Nilgün Marmara ve Feminist İsyan
Kelimelerin hükmü, bir kadının derin sessizliğinin ardında gizlenmiş bir isyanı nasıl taşıyabilir? Nilgün Marmara, şiirlerinde sükûtu ve çığlığı, hüzünü ve öfkeyi ustaca bir araya getirerek, kendi içindeki fırtınaları kâğıda döken bir kadın şairdi. Ancak, bu fırtınaların ne kadar güçlü esiyor olduğunu, kocasının onun intiharının ardından keşfetmesine kadar hiç kimse bilemedi.
En yakının sandığının, aslında sana en uzak olması ne gariptir. O, kelimelerle dans ederken, kendi içindeki karanlığına bir maske takıyordu. İlk bakışta her kadın sadece bir kadındır, ancak derinliklerinde, kendi özgürlüğü için sürdürdüğü sessiz mücadele vardır, ayağa kalkıp hesap soracağı günü bekler. Ya da beklemez, beklemeden uçar gider.
Nilgün Marmara'nın sessizliği, kadının içsel sıkışmışlığının bir ifadesidir. Ancak, bu sessizlik aynı zamanda derin bir çığlık taşıyor, toplumsal normlara, cinsiyet rollerine ve kadınların yaşadığı adaletsizliklere karşı bir isyanı temsil ediyor. Şiirleri, kelimelerin gücünü kullanarak, kadının sadece acılarını değil, aynı zamanda güçlenme arzusunu ve feminist duruşunu da yankılatıyor.
Marmara'nın içsel savaşı, kendini ifade etme arzusu ile toplumun dayattığı sessizlik arasında bir çatışmaydı. Kadın olmanın getirdiği normlar ve beklentiler, onun içinde biriken fırtınanın yüzeyde saklanmasına neden oldu. Ancak sessizlik, onun çığlıklarını bastırmaya yetmedi.
Nilgün Marmara'nın kendi içindeki sıkışmışlığı, yaşamına son vermesiyle son buldu, fakat onun bıraktığı kelimeler hâlâ bizimle. Onun şiirleri, kadının varoluş mücadelesini anlamak ve ifade etmek adına ne kadar önemli bir araç olduğunu hatırlatıyor. Şairin yaşamı, bir kadının kendi içsel zindanlarından nasıl kurtulabileceğini, kelimelerle nasıl özgürleşebileceğini ve feminist bir isyanla nasıl var olabileceğini bize öğretiyor.
Nilgün Marmara'nın kelimeleri, bir kadının içsel fırtınasını ifşa ederken, aynı zamanda feminist bir isyanın nasıl bir özgürleşme çağrısına dönüşebileceğini gösteriyor. Marmara'nın intiharının ardında yatan, içsel sıkışmışlık ve toplumsal baskının birleşimiydi. Tıpkı Sylvia Plath gibi, tıpkı çığlığını eyleme dökememiş onca kadın gibi.
''Emel'e
'Ben babamın yuvarladığı
çığın altında kaldım.'
Çolak mırıltılarla dövmelenen çocuk
her gün her gece eğer adasında, gözü ağzı elinden alınmış, yosunlar
sarmış bedenini çığlıklarken bunu su içinde
...''
(Nilgün Marmara, Kan Atlası)