Edebiyatta Romantizm Akımı
To see a World in a Grain of Sand And a Heaven in a Wild Flower Hold Infinity in the palm of your hand And Eternity in an hour
Romantizm akımı, 18. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa'da ortaya çıkmış sanatsal ve düşünsel bir akımdır. Özellikle kendisinden önce gelen Aydınlanma, Sanayi Devrimi, ve Bilimsel Devrime tepki olarak ortaya çıkmıştır. Her ne kadar bu akımlara tepki olarak ortaya çıkmış olsa da kendisini tepki gösterdiği bu akımlar üzerine inşa etmiştir. Fransız İhtilali ile zirvesine ulaşan Aydınlanma akımı, düşünce dünyasına aklın ve mantığın üstünlüğü algısını yerleştirmişti. Bir bakımdan Orta Çağın karanlığından bilginin ışığı ve aydınlığı ile çıkmayı temsil ediyordu, bu sebepten de adı sonrasında Aydınlanma olarak konulacaktı. Romantizm ise Aydınlanma'nın sadece akla dayanan bu felsefesini doğru bulmuyordu. Romantikler, her ne kadar aklı üstün olarak kabul etse de insanın sadece düşünen ve sorgulayan bir varlık olmadığını, aynı zamanda da hisseden bir varlık olduğu görüşündelerdi. İnsan, sadece bu hisleriyle bile değerli bir varlıktı. Bu anlayışı kolayca özetlemek gerekirse Rene Descartes'ın 'cogito ergo sum' sözünü kullanabiliriz. Latince'den çevirdiğimizde 'düşünüyorum, öyleyse varım' olan bü söz Aydınlanma dönemini temsil ederken, Romantikler de 'hissediyorum, öyleyse varım' diyecekti. Romantik geleneğin başlangıcı ise William Wordsworth'ün Lyrical Ballads eserinin önsözü ile olacaktı.
Romantikler sadece duyguların üstünlüğünü savunmakla kalmayacaktı. Onlara göre insan, çevresinde ilişki kurduğu her şeye kendi hayal gücünü, güzellik algısını, tutkularını, zevklerini ve inançlarını da yansıtacaktı. Bu akımla beraber aslında estetik kaygılara bir yönelim de olacaktı, zira Romantikler her şeyde güzelliği arayacaktı. Öyle ki, akıl ve bilim dahi güzelliğin boyunduruğu altında olmalıydı onlara göre. John Keats, 'Ode on a Grecian Urn' şiirinde bu anlayıştan söyle bahsedecekti:
Yani, güzel olan her şey hakikati, hakiki olan her şey de güzelliği yansıtacaktı. Bu dünyada bilinmesi gereken tek şey buydu ve bu, bilgilerin ilki ve sonuydu.
Özellikle edebiyatta Romantik akım merkezinde üç ana konsept barındıracaktı. Bunlar doğa, ebediyet, ve ilahiyattı. Aslında ebediyet ve ilahiyat bir bakımda doğaya bağlıydı. Sanayi Devrimiyle birlikte insanın doğa üzerindeki kontrolü ve yıkımı daha da hızlanacaktı. Romantikler doğanın bu tahribatına da bir tepki veriyordu aslında. Doğa sadece etrafımızdaki kuşlardan, ağaçlardan, böceklerden ibaret değildi. Doğa aslında bunların hepsini aşan bir şeydi. Öyle ki, insanın bilip bilebileceği her şeyin kaynağı doğaydı. İnsana ne olursa olsun, doğa hep baki kalacaktı. Bu ve başka sebeplerden dolayı doğa aslında hem ilahi hem de ebediydi. Yani doğa, insan varlığının ve algılarının üzerindeydi. Onu böylesine cezbedici yapansa bu aşkın haliydi. İnsan duyguları da aslında böyleydi, güvenli bir halde olunduğu sürece bazı şeyler aşkın duygulara yol açacaktı. Örneğin bir kaplan, her ne kadar korkutucu ve tehlikeli olsa da, güvenli bir mesafeden gözlemlendiğinde insanda bir takım aşkın duygular uyandıracaktı. Bu duygularsa insanda 'sublime' olarak anılacak estetik bir haz uyandıracaktı. Romantik gelenek daha çok neşe, güzellik, mutluluk, melankoli, özlem, nostalji gibi duygulara yönelirken, bu akımın ikizi olan Gotik gelenekse daha çok korku, paranoya, gerilim gibi duygularla bu anlayışı ortaya koyacaktı.
Bu akımın başlıca yazarları ve şairleri ise Edgar Allen Poe, Lord Byron, Percy Shelley, Mary Shelley, William Blake, Samuel Taylor Coleridge, William Wordsworth, John Keats, Jane Austen, Goethe, Ann Radcliffe, Charlotte Bronte, Emily Bronte, Elizabeth Gaskell, Horace Walpole gibi isimlerdir.
Kaynakça
Wikipedia
Encylopedia Britannica
Poetry Foundation
Görseller
https://newintrigue.com/wp-content/uploads/2021/02/german-romanticism.jpg
https://www.theartstory.org/images20/works/romanticism_10.jpg?1