Edinburgh’da Gezilecek Mekanlar

Edinburgh'ya gitmeden önce size Edinburgh'yı görmüş kadar tanıtacak sıra dışı bir gezi rehberi.

Armchair Books

Sahaf gezmeyi seven biriyseniz mutlaka bu dükkana uğrayın. Zaten, kitaplar pahalı olduğu için, büyük ihtimalle pek bir şey alamayacaksınız; bari iyice inceleyin ve meraklıysanız bir İstanbul sahafıyla İskoç bookshop'unun farkını, okunan kitapların türlerini falan analiz edin. Instagirl’ler için satın alamadıkları Victoria döneminden kalma süslü ciltli kitapların fotoğrafını çekmelik, babayiğitler içinse Tolkien’in eserlerinin eski basımlarını ve birkaç güzel tarih kitabını, belki bir de İncil’i şöyle bir inceleyip bırakmalık, gayet güzel bir sahaf.


Princes Street

Her şehrin gezi rehberi bir caddeye yer vermek zorundadır gibi bir kabul var. İstiklal, Abbey Road ve Şanzelize bunlardan bazıları. Bu kabulü değiştirmek yerine ona uyacak olursak Edinburgh’nın merkezinde yer alan, neredeyse tüm turistik noktalara bağlantısı olan ana caddesi Princess Street’i başından sonuna kadar yürümeniz şehri tanımak açısından faydalı ve keyifli olur. Scott Monument, Edinburgh Castle, Princes Street Park ve ulusal müzelere paralel olan bu cadde üzerinde yürürken kendinizi ilk kez hem bir şehrin kalbi olan bir caddede hem de büyük bir güven ve sakinlik içinde hissedeceksiniz. Tabii eğer soğuk bir kış gününde değilseniz kilt giyen bir İskoç’un gayda sesini de duyabilirsiniz.


Edinburgh Castle and Princes Street Gardens

Tepenin üstündeki kaleye giriş 20 pound, eskilerin tabiriyle 20 İngiliz lirası. Eğer fakir bir öğrenciyseniz kaleye çıkmayın çünkü çok değecek bir şey yok. Kale gezmeyi seven öğrenciler 20 pound’u buraya vermek yerine Flixbus’tan, Edinburgh’ya çok yakın olan Stirling’e 5 pound’a bilet alıp (gidiş dönüş 10 pound) Sterling Castle’a uğrasın. Sterling Castle’ın giriş ücreti normalde 10 pound, ki bu da aynı parayı verip kat kat daha büyük ve her bir bölümünde ayrı bir detay barındıran (şahsen benim hayatımda gezdiğim en güzel kaleydi) muazzam bir kaleyi gezme imkânı demek, hem de William Wallace gibi pehlivan abilerimizin karargâhı olan bir kaleyi. Ama benden size bir iyilik daha: Eğer kaleden girdiğinizde soldaki gişelerdeki ablaya öğrenci olduğunuzu söyler ve öğrenci kartınızı gösterip indirim olup olmadığını sorarsanız sizi 1 pound’a içeri sokacaktır (2 bağımsız teşebbüste de aynı sonucu verdi, başarı şansı yüksek) ki Edinburgh Kalesi yarım saatte çok rahat gezilebilirken bu kalenin tamamını gezmek en az 2 saatinizi alır. 

Yukarıda gördüğünüz Edinburgh Castle, güzel bir kale olmasına rağmen surlarında yürüyüş yapamıyorsunuz. Kale, daha çok şehrin tarihinin ve kültürünün reklamını yapan bir turizm merkezine dönüşmüş durumda. Aşağıda ise Stirling Castle'ın fotoğraflarını görebilirsiniz:

Diğer yandan, Edinburgh Castle'ın manzarasını paylaşan, Princes Street'in yanı başında güzel bir yürüyüş parkı var. Princes Street Gardens adındaki bu parkın içinde güzel bir havuz, bazı savaş abideleri ve güzel bir yürüyüş yolu bulunuyor.

Royal Mile

Royal Mile aslında şehrin küçük bir kısmının adı olduğu için Royal Mile’ı gezin demek çok doğru değil. Royal Mile Old Town’ın içinde, şehrin en turistik ve en güzide kısmı. Tarihî kiliseleri, kilt desenleri ve William Wallace figürleriyle dolu hediyelik eşya dükkânları ve her yerde yankılanan gayda nidalarıyla Edinburgh’nın benzersizliğini en iyi hissettiren yer şüphesiz Royal Mile. Elbette ki diğer Avrupa şehirlerine nazaran çok büyük değil fakat yine de Royal Mile’da ayrı ayrı bir sabah ve bir akşam geçirmenizi tavsiye ederim. 

Arthur’s Seat

Şehir merkezinde yer alan ama çıkması biraz zaman alan Arthur’s Seat’te bir gün batımı izlenebilir.


Meadows

Meadows şehir merkezinde, belki de şehrin medeni merkezinin sınırlarını çizen, alabildiğine büyük bir çayırlıktır. Burada yürüyüş yapabilirsiniz. Bisiklet yollarına aman dikkat edin çünkü İskoç bisiklet sürücülerinin ne acıması ne de bisiklet yolu bilmeyen toplumlara karşı anlayışı var. Ayrıca burada mayıs ve haziran aylarında Japon ağaçları görebilirsiniz. Buranın doğu ucuna doğru geldiğinizde artık Edinburgh Üniversitesi'nin ana kampüsü olan George Square’e gelmiş olursunuz. Ha tabii belki de Meadows’ın en güzel olayı sık sık sincap gördüğünüz bir yer olması. Bir rivayete göre bazen tilki de görülüyormuş fakat bendeniz beş ay boyunca hiç göremedim. Sincap fotoğrafı çekmek isterseniz Lidl’dan 1,75 pound’a 200 gramlık iki paket fındık alın. Birini siz yersiniz diğerini de sincaplara verirsiniz.

George Square

Buranın çok bir olayı yok. Turnikesiz girebildiğiniz kampüs ortamı görmek ve Edinburgh Üniversitesi'nin binalarının arasındaki Boğaziçi’nin güney çimlerini hatırlatan yeşil meydanın etrafında bir tur atabilirsiniz. 


Pentland Hills National Park

Dağ bayır yürümeyi seviyorsanız Princes Street’ten 50 dakika uzaklıktaki bu parka uğrayın. Park, İskoçya’nın en iyi parklarından biri ve alabildiğine uzun, uçsuz bucaksız bir güzergahı var. Yol boyu göreceğiniz kuş türleri, tavşan, kuğu, sincap ve şanslıysanız geyik ve tilki gibi hayvanlarla karşılaşabilirsiniz. Ha bu arada, yolun başında arada bir göreceğiniz information board’ları okuyup spesifik türlerin İngilizcesini öğrenin, çok zevkli. Meselâ kızılgerdanın İngilizcesinin Robbin olduğunu öğrenmek zoolog gibi hissettiriyor. Benim Pentland’ın en sevdiğim yanı bilinmez bir havasının olması. Normal bir yolda yürürken bir anda sapan bir yola giriyorsunuz ve karşınıza devasa bir şelale çıkıyor. Ana yola tekrar girince, bir süre yürüdükten sonra, kocaman bir göl sizi karşılıyor. Gölün kenarında, karşıdan gelen üç beş bisikletçiye yol verip yürüdükten sonra gölün ortasından geçen patika yolu aşıyorsunuz. Tabii buraya kadar en az 3 saatlik bir yürüyüş var ve yolun her bir kısmında farklı ağaçlar, farklı su kenarları veya farklı hayvanlar görüyorsunuz; arada bir de tek başına çiftlik evleri. İskoçya’nın puslu havası da bu bilinmezliği katmerliyor. Yolun sonu, patikadan gördüğünüz pus içindeki dağların zirvesinde bitiyor. Sabah erkenden gelip akşam hava kararmadan dönecek şekilde plan yapmayı gerektiren harika bir yer Pentland. Kendinizi Yüzüklerin Efendisi’nde hissetmek istiyorsanız, bir gün hatta hafif de kapalı bir havanın olduğu gün (yani haftanın 6 gününden birinde) Pentland’da yolunu kaybetmiş meczup gibi gezin.

Roslyn Chapel, Gunpowder Mills, and Town Center

Roslyn, Edinburgh’nın güneyine düşen, Lothian otobüsleriyle yarım saatte gidilen bir kasaba. Bu arada Lothian bus dediğim, direkt Edinburgh’nın iett otobüsü ama iki katlılar; üst katına binip en öne oturun ki manzarayı rahat seyredin. Roslyn’de 13. yüzyıldan kalma bir şapel olan Roslyn Chapel var; İskoçya’da olmasına rağmen Fransa’dan gelen mimarlar ve sanatçılar yaptığı için hem mimarisi hem de bina içi süslemeleri çok detaylı ve ilginç detayları barındırıyor. Bu şapelin bir popüler özelliğiyse Da Vinci’nin Şifresi’nin birkaç sahnesinin burada çekilmiş olması. Şapel’den çıktıktan sonra arka taraftan kaleyi görün, kale küçük ve fazla esprisi olmayan bir kale. Bir nehir var, o nehri geçtikten sonra bayağı bir ilerleyin. En sonunda harabe bir barut atölyesi olacak, ki haritalardan da tabelalardan da görürsünüz konumunu. O terk edilmiş barut atölyesinin olduğu yere kadar yürüyün. Biraz uzun sürebilir ama güzel bir yol. Atölyeye geldiğinizde terk edilmiş taş bir atölye göreceksiniz, fabrika demeye bin şahit ister. Yanı başında bir akarsu, akarsuyun dibinden yükselen dağ yamaçları ve mağaralar var. Ortam kesinlikle çok iyi; ıssız ve terk edilmiş mekanları seviyorsanız bu barut imalathanesine kadar yürüyün ve suyun başında biraz dinlenin. En son, kasaba merkezini şöyle bir görüp geri dönün. 

Portobello Beach

Şehir merkezinden çok uzakta sayılmasa da, Lothian otobüsleriyle yaklaşık yarım saatte gidilen Portobello Beach, İskoçya gibi soğuk bir iklimde bulunmasına rağmen Edinburgh’nın denizi bir körfezde yer aldığı için nispeten sakin ve dinlendiricidir. Eğer güneşli bir gündeyseniz -İskoçya’da bu bahar aylarında bile haftanın yalnızca bir veya iki gününde bulabileceğiniz bir özellik- Portobello’nun kumsalı ve deniz havası sizi İskoçya’da değilmişsiniz gibi hissettirerek biraz farklılık yaşatır, aniden (yarım saat sonra) sağanak yağmur başlayana kadar.

Portobello Beach’te denize girebilir, oturup saatlerce kitap okuyup dinlenebilir, kumsalda top oynayabilir veya arkadaşlarınızla piknik yapabilirsiniz. Eğer Lidle’dan bir adet tek seferlik mangal (5 pound’a bulabilirsiniz) takımı alıp İskoç mangalıyla Türk mangalını sentezlemek* isterseniz kumsalda kum çeşnili mangal etinizi Irunbra’nızla birlikte afiyetle çatır çutur yiyebilirsiniz.

 *: İskoç mangalıyla Türk mangalını sentezlemek; İskoçların dandik hazır mangal takımını kullanarak pişirdiğiniz etle beraber domates, biber ve soğanı da öldürmek suretiyle ifa edilir. Bendeniz bunu denediğimde, Britanya’da büyümüş arkadaşım mangalda biber ve soğan mı pişirilir diye culture shock’a girmişti.