Eğitim Mi, Zihin Hapishanesi Mi?

Önce bedenlerimizi daha sonrasında zihinlerimizi sıralara hapsettiler.

Okulsuz Toplum romanının bizlere sordurduğu en önemli sorulardan bir tanesi,okul bizlere gerçekten eğitim mi veriyor?Okul bizler için gerçekten en iyi seçenek midir sorularıyla fazlasıyla baş etmemiz gereken satırları okurken fazlasıyla sorguladığımız sistemin içerisinde var edilmeye çalışırken, nasıl ilerleyemediğimizi bir kez daha anlamış olduk.Okul bizler için her daim en iyisini öğrenmemiz ve bilinçli bireyler olmamız adına devam ettiğimiz bir kurum iken gerçekten bizlere yansıtılan böyle miydi?

Okullarda eğitimi,bu süreci bizlere sadece içerisinde bulunduğumuz sistemin bir parçası olmamız adına verildiği ve her ne kadar refah seviyesini yükseltmek,insanları bilinçlendirmek,hayal gücümüzü kullanmamız amacıyla var olmuş bir kuruluş olsa dahi bu gidişatın sadece toplumsal yozlaşmaya neden olduğunu okuyoruz.

Modern yoksulluğun gittikçe arttığı ve eğitimi,kurumları finanse ederek ilerletebileceklerine inandıkları bu yaklaşımla bir adım öteye gidemediklerini görebiliyoruz.Toplumun alt sınıfından bir çocuk ile üst sınıfında yer alan bir çocuk her ne kadar okul ortamında aynı eğitimi alacaklarını varsaysak da “eğitim” kavramı sadece okulda verilen bir olgu muydu?Tabii ki de hayır! Eğitim kavramı sadece duvarlarla çevrili ve finanse edilen bir kurum değildi.Bu iki çocuk tabii ki de aynı eğitimi alamayacak ve fakir çocuk sosyal anlamda da geride kalacaktı.Bu yüzden eğitime bakış açımız olan finans kavramı asla yeterli kalmayacaktı.

Eğitimin bu denli pahalıya patlaması ise daha da üzücüydü bizler için.İstenilen yeterliliğe ulaşılabilmesi için elimizde toplamamız gereken tonlarca yetenek vardı ve bu yeterlilikler ailelere pahalıya patlıyordu.Ülke yönetimlerinin eğitim sistemi için ayırdıkları fonlar yeterli gelmediğinden ötürü açık bir türlü kapatılamıyordu.Fonların arttırılması ve alanlarda özgür bırakılması gereken çocuklar sadece sistem içerisinde eğitildiklerine inanılarak özgürlük,istek,yetenek gibi kavramlardan uzaklaşarak yaşamlarını sürdürebilecekleri bir duruma getirilmeyi bekliyorlardı.

Okulsuzlaşma kavramının bize verdiği mesaj hiçbir zaman eğitimsizlik olmadı kitapta bahsedildiği gibi.Beceri eğitimleri ve müfredat veyahut liseler,üniversiteler arasında bulunan uçurum ve bunların işleyişinin olumsuz yansımalarını eğitim kurumlarına rağmen fark edebiliyoruz.Sanılanın aksine eğitimi,sadece okullarda değil yeteneklerimizin ve eşitliğimizin sağlanabildiği en önemlisi de bunları kullanabildiğimiz her alanda edinebiliriz.

Hatalı olan duvarlar değildi aslında.Sorun olan tek bir pencere altında hepimizi toplamaya çalışmalarıydı.Farklılıkları,yetileri,yetenekleri göz ardı ederek dayatılan eğitim modeli ve bunun sağlamlığının sadece okul ile temin edildiğini gösteren bu sistem aslında bizleri tek bir çatıda kontrol altına alarak eğitimli hale getirmeye çalışıyor fakat toplum günden güne yozlaşıyor,kendi bilincinden uzaklaşıyordu.

Eğitim için en iyi seçeneğin sadece sistem okulları olmadığını kavramak ve farklı yollar edinebilmek bizler için iyi bir yol olacaktır.

Okulların gerçek anlamlarından uzaklaşması ve bunun sonucu oluşan diğer durumlarla baş edilmesi gittikçe zorlaşıyor.Eğitim,öğretim,kavramları her ne kadar bir çatıda buluşsa da ve biz bu çatıya okul desek de işler sandığımız gibi ilerlemekten fazlasıyla uzaklaşmış durumda.Okullar eğitim vermek maksadıyla toplum üzerinde birçok etkiye neden oluyor.Bunlardan bir tanesi “eğitim yaşı “,okula başlanılan döneme verilen çocukluk sınıflandırması ve verilecek eğitim birbiriyle uyuşuyor mu sorgulamak gerekiyor.Çocukluk diyerek nitelendirdiğimiz dönem bizlerin gerçekten çocukları özgür bıraktığımız bir dönem mi yoksa sınıflandırarak kontrolü daha iyi sağlayabileceğimiz bir ayrım mıydı bunu iyice düşünmek gerekiyor.

Çocukluk dönemi bizlere yapılan ve bizlerin yaptığı bir yanıltmaca gibiydi. İstediğimiz ve istenilenin birbirinden farklılaştığı bir dönemden ibaretti sadece. Özgürlük, eşitlik,saygı vs. gibi kavramları kazandığımız ve kullanmaya başladığımız dönem aslında bunları yaşarken dahi ayrıldığımız bir dönemdi.

Çocukluk yılları hatta çocukluğu yaşamak asla aynı olmadı hiçbirimizde.Bazı sınıf ayrılıkları,yaşam alanlarımızın farklılıkları,bizlere tanınan fırsatlar vs derken çocukluk aslında belirli kalıpları var gibi görünen bir kontrol mekanizmasıydı.

Bizlere gösterilen ve içinde bulunduğumuz durum çok farklıydı.Çocukluğu yaşamayı sevip sevmememiz konusu ise daha farklı bir konuydu.Üst sınıfta yer alan çocuklar için bu nitelendirme gayet iyiydi aslında.Bunca şeyden sonra düşündüğümüzde çocukluk bizleri bazılarının kontrolü için en iyi ayrıma getiriyor.Bunların hepsini yapmak için ise “okul” kavramını kullanıyor.Okul bizleri çocukluk evresinde fazlasıyla meşgul eden bir kurum.Hatta bizleri aynı evreden geçirmek için aynı eşitliği sağlamak için uğraşıyor gibi görünse de aslında bizleri bu ayrıma getirmenin en iyi yolu okul kurumuydu.Kurumsallık her daim en sağlıklısı ve en iyisiymiş gibi görünse de böyle olup olmadığını fazlasıyla düşünmemiz gerekiyor.

Eğitim sadece okulda mı verilir?Çocukluk dönemi nedir ?Çocukluk nedir? gibi soruları düşündükçe kurulan sistemin bizleri dönemlere ayırıp eğitim verebileceklerini düşündürtmeleri en iyi seçenekti aslında.Çocuklar sadece okullarda iyi eğitim almazlardı hatta eğitim sadece okul değildi.

 En iyi bilgiyi gerçekten okulda öğretmenler aracılığıyla mı öğreniyoruz? Bence hayır. Edindiğimiz bilgiler hayatın içerisinde var olan ve akışın bize sağladığı bilgiler. Duygular,his yönetimi daha da somutlaştırmak gerekirse konuşmak,iletişime geçmek bizlere öğretmenlerin öğrettiği bilgilerden çok uzaktır.Bizler bu bilgileri hayatın içerisinde ailemizle, çevremizle kazanırız.

İşte bu yüzden "eğitimliyim" cümlesini sadece bulunduğunuz dört duvarla değil; konuştuklarınızla,sustuklarınızla, yaşayıp yaşattıklarınızla edinmeniz dileğiyle.