Ekonomik Politik Açıdan Üretim Tarzı

Ekonomik Politik iktisat bilimiyle ve üretim tarzları ile ilişkilidir. İçerisinde emek, sermaye, din, toplumsal ilişkileri de taşır.

Ekonomik politik tam anlamıyla Adam Smith’in yazdığı kitapla başlar. Ulusların nasıl zengin olduğunun cevabını arama niteliğindedir. Ulusların zengin olması; değerli madenlere sahip olunması ve yeterli nüfusa sahip olma ile mümkündür. Yeterli sayıdaki nüfustan kasıt burada, üretim sürecine katkı sağlayabilecek nüfus ve orduya yardımı dokunacak nüfustur. 

Ekonomi politiği oluşturan yapı üretimdir. Malın ya da hizmetin ne kadar üretileceği, ortaya çıkan mal yada hizmetin nasıl bölüneceği, nelerle değiştirilebileceği ve tüm bunların nasıl ve neyle tüketileceği de üretim ile birlikte ortaya çıkan unsurlardır. Tüccar bunları düşünür ve aralarındaki bağlantıları kurar. 

Ekonomi politik üretim biçimlerinden oluşur. Her ülkenin üretim biçimi farklıdır. Çünkü üretim güçleri farklılık gösterir. Ülkenin üretim gücü aynı ülkenin üretim tarzını belirler. Dolayısıyla üretim tarzı da ekonomik politiğin tarzı üzerinde belirleyicidir. 

Ekonomik Politik iktisat bilimiyle ve üretim tarzları ile ilişkilidir. İçerisinde emek, sermaye, din, toplumsal ilişkileri de taşır. Temel konusu ve derdi; ‘Nasıl üreteceğiz?, ‘Üretileni nasıl bölüşeceğiz?’, ‘Nasıl ve kimlere dağıtacağız?’ ve ‘Tüketimi kimlerle yapacağız?’ sorularıdır. Çünkü gelişen ticaret yolları, haberleşme yolları var. Bu durum dünya pazarını bütünleştiriyor. Haliyle artan üretim ile birlikte nasıl tüketileceği de soru haline geliyor. Üretim, ne kadar çok olursa ve doğru yerlerle ticaret yapılırsa dünyadaki pazarları birleştirme gücü oluşur. 

Tarihe baktığımızda günümüzdeki gelişimi dünya pazarından çok daha farklı olduğunu görürüz. Örneğin feodal toplum yapısında tamamen içe kapanık dışa dönük olmayan bir üretim tarzı görürüz. Onların ekonomik politiği içe dönüktür. Üretim tarzları toprağa dayalıdır. Üretim güçleri ve kullanılan araçlar haliyle gelişmemiş sadece ihtiyacı karşılayan daha fazla üretimi olmayan bir yapıdır feodal yapı. Kendi içinde kendine kadar bir üretimden bahsedebiliriz. Üretimi daha çok feodal belirler bu yapılarda. Dış ticaret yok, üretim de tüketim de içlerinde gerçekleşir. 

15.yy ile birlikte nüfusun ve ticaretin artması yeni talepleri oluşturdu. Bu da artan taleple birlikte kapitalist sistemin oluşmaya başladığını gösteriyor. 17 ve 18.yy ‘da üretim üretim güçleri ile üretim ilişkilerinin oluşturduğu üretim tarzının değişmeye başladığını görüyoruz. Kapalı bir ekonomi politikalarından açık ekonomiye geçildi. Ticaretin gelişmesiyle kentler arasında ilişkilerin artmaya başladığı, haberleşmenin hızlandığı bir dönem olduğunu görüyoruz. 

Üretim güçleri ve üretim tarzı arasındaki ilişkiden doğan üretim ilişkileri denilen yapı siyaset, hukuk, din, kültür, eğitim, felsefe ile oluşur. Üretim bir sermayedir ancak para demek değildir. Fabrikadır, insan emeğidir, üretim araçlarıdır. 

Üretimin fazlalaşması ve ihtiyaçların karşılanması için ticaretin serbest bırakılması gereklidir. Eğer bu sağlanmazsa toplumsal açıdan gerileme başlar. Ekonomik politik bunu sağlamak çalışır. Üretimle dünya pazarlarını bütünleştirmek, ticaretin ve üretimin artması, paylaşılması ve tüketimi sağlanarak ihtiyaçların karşılanmasıdır. Değişen, gelişen ve büyüyen iletişim, ticaret, pazar, üretim ve tüketim Küresel ekonomik politiği oluşturur.

Küresel ekonomi politikte, ekonomik politiği uluslararası düşünmek gerekiyor. Uluslararası arenada kim ne üretecek ve nasıl satılacak gibi. Dünyadaki üretimin artması ve gelişmesi için iki şey gerekli: yol ve iletişim. Bu ikisini bir araya getiren de tüccarlardır. Buradaki üç unsur bir araya geldiğinde ise küreselleşmeden bahsedilir.