El Pepe, Yüce Bir Yaşam Belgeseli Işığında Latin Amerika
Eski Uruguay Devlet Başkanı Pepe Mujica’nın sade yaşamı ve halk için verdiği mücadele, Latin Amerika’nın kronik sorunlarına ışık tutuyor.
El Pepe: Yüce Bir Yaşam belgeseli, eski Uruguay Devlet Başkanı José "Pepe" Mujica’nın hayatını ve siyasi kariyerini konu almakta ve aynı zamanda Latin Amerika ülkelerinin karşılaştığı sorunlara da değinmektedir. Pepe, Uruguay’da sıkıyönetime karşı verdiği mücadele nedeniyle halkın sevgisini kazanmış bir liderdir. Kendi ifadelerine göre, insanlar en çok zorluklardan öğrenir ve bugün geldiği noktayı, hapiste geçirdiği yılların kendisine kattığı tecrübelere dayandırmaktadır. Ona göre, hapiste kaldığı dönem, onu bugün olduğu kişi yapmıştır. Fikirlerinin, 13 yıl süren tecrit döneminde olgunlaştığını ifade eder. Bu dönemin ardından, geçmişte yatmış olduğu Punta Carretas Cezaevi'nin alışveriş merkezine dönüştüğünü belirtir. Burada kaldığı sürede adi suçlular ve siyasi suçlular aynı yerde tutulmuş ve hatta adi suçlular dahi Pepe’nin fikirlerinden etkilenmiştir. Pepe ve 106 gerilla, bu hapishaneden tünelleri kullanarak kaçmayı başarmıştır.
1950'li yıllara kadar Uruguay, kendisini bir Latin Amerika ülkesi olarak hissetmiyordu; hatta ülke "Amerika’nın İsviçresi" olarak anılmaktaydı. Ancak, 1950'lerden itibaren Latin Amerika’da kronikleşen ekonomik krizler, işçi grevleri ve siyasi gerginlikler Uruguay’da da yaygın hale gelmiş, hoşnutsuzluk yaratmış ve sıkıyönetim uygulamalarını beraberinde getirmiştir.
Pepe’nin sıkça hapis yatmasının başlıca nedeni, dönemin hükümeti tarafından tehdit olarak görülmesiydi. Şehir gerillalarının kurucusu olarak Pepe, sıkıyönetime karşı mücadele etmiş ve hareketin finansmanını suç işleyerek sağlamıştır. Bu faaliyetleri "kamulaştırma" kavramıyla ifade etmektedir. Kamulaştırma adı altında banka soygunları gerçekleştirmiş; ancak bu konuda suçluluk hissetmemiştir, hatta böyle bir sistemi yarattığı için ABD’yi suçlamıştır. Emek olmadan başkasının emeği ile gelir elde etmek, Pepe’nin görüşlerine tamamen ters düşmekteydi; bu noktada sosyalizm vurgusu açıkça görülmektedir.
Pepe, kendisi gibi düşünen ve sosyalist bir mücadele veren grubun sözcüsü haline gelmiştir. Bunu, toplumun sorunlarını çok basit ve herkesin anlayabileceği bir dille açıklaması sayesinde başarmıştır. Bu üslubu, oluşturdukları politikaların geniş kitlelerce anlaşılmasını sağlamıştır.
Günümüzde ise birçok sosyalist kişinin kapitalizmin cazibesine kapıldığını ifade eder. Fakat kendisi gibi kapitalizme kapılmayan ve kapitalizmi dizginlemeye çalışanların varlığını da dile getirir.
Pepe'nin mücadelesi başarıyla sonuçlanmış; şehir gerillalarının sözcüsü olan Pepe, devlet başkanı olmuştur. İlginç olan ise bir devlet başkanı olarak dahi lüks içerisinde yaşamamış; lüks makam araçları ve koruma ordularıyla dolaşmamıştır. Sokağa çıktığında halkın sevgisiyle karşılanan Pepe, halktan biri olarak yaşamaya devam etmiştir. Makam aracı olarak mavi renkli bir Volkswagen Beetle kullanmış ve bu araç, sembolik bir anlam kazanmıştır. Belgeselde de sıkça bu arabanın resimlerinin olduğu pankartlar ve maketler görülmektedir. Pepe’nin halkın içinden biri olmasının temel sebebi, halkın sorunlarına çözüm getiren bir lider olmasıdır. Bu da onu, bir ölçüde popülist bir lider haline getirmiştir.
Pepe, kendisini bir cumhuriyetçi olarak tanımlar; ancak başkanlığın gittikçe monarşiye benzemeye başladığını belirtir. Ona göre, çoğunluk tarafından seçilen biri çoğunluk gibi yaşamayı bilmelidir; halktan kopuk, varlıklı bir azınlık gibi yaşamamalıdır. Pepe’nin yaşam biçimi, bu anlayışı doğrudan yansıtır. Belgeselin bir bölümünde esprili bir dille “Politikada büyük yürekli, küçük cüzdanlı kişileri seçmelisiniz.” der.
Emekli olduktan sonra çiftçilikle ilgilenmeye başlayan Pepe'nin elindeki tek mal varlığı çiftliğidir. Kendi mal varlığının kurmuş olduğu vakfa kalmasını ve bu vakfın bir okul kurarak çocuklara eğitim vermesini arzulamaktadır. Emekli olmasına rağmen halkın sorunlarına çözüm getirmek için çalışmaya devam etmektedir. Uruguay’ın en yoksul bölgelerine küçük evler inşa etmeyi amaçlayan bir hareket başlatmış ve bugüne kadar 1500 konut inşa etmiştir. Bu projede herhangi bir ücret talep etmemekte, finansmanı ise bağışlarla ve maaşının %70’ini bu işe ayırarak sağlamaktadır. İnşaat malzemeleri pahalı olduğundan, ihtiyaç duyulan malzemeler terk edilmiş inşaatlardan ve devletin elden çıkaracağı bozuk araçların tamir edilmesiyle elde edilmektedir.
Emekliliğinde dahi halkın sorunları için mücadele eden Pepe, başkanlığının son gününde söylediği şu sözlerle bu kararlılığını ifade etmiştir: “İyi yöneticiler, görevini bıraktığında arkasında bir grup iyi insan bırakıp gidenlerdir. Ben gitmiyorum, geliyorum.” Bu ifadeler, mücadelesinin bitmediğini, aksine yeni başladığını göstermektedir.
Pepe, tek pişmanlığının çocuk sahibi olmamak olduğunu söylüyor. Eşi Lucia Topolansky ile sıkıyönetim rejimine karşı mücadele ederken tanışmış ve çocuk sahibi olacak zamanı bulamamıştır. Hem Pepe hem de Lucia, bu mücadelede yer alan iki önemli figürdür. Pepe’nin bu pişmanlığından bile, mücadelesinin hayatının ne kadar büyük bir kısmını kapsadığını görmekteyiz.
İzlediğim bu belgeselde, Pepe’nin mevcut Cumhuriyet sistemi anlayışına getirdiği eleştiriler beni oldukça derinden etkiledi. Pepe’nin de ifade ettiği gibi, maalesef çoğunluk tarafından seçilen kişiler, o çoğunluğun yararına çalışmaktansa ülkedeki burjuvazinin çıkarlarına hizmet etmektedir. Pepe’nin gerçekten tüm devlet liderlerinin örnek alması gereken bir figür olduğunu düşünüyorum.
Son olarak, Pepe’nin “Latin Amerika’da çözüm yok, arayış var.” sözü de Latin Amerika’da kronikleşen sorunların ne boyutta olduğunu gözler önüne seren bir ifadedir.