Elini Kolunu Sallayarak Louvre’dan Çıkmak: İşte Mona Lisa’nın Absürt Kaçırılma Hikâyesi
Mona Lisa’nın Çalınma Hikayesi: Küçük Beyaz Bir Önlükle Gelen Sanat Tarihinin En Büyük Vurgunu
Bir sabah Louvre Müzesi çalışanları her zamanki gibi işlerine geldi. Kahvelerini yudumluyor, sabah mahmurluğunu üzerlerinden atmaya çalışıyorlardı. Ancak o gün sıradan bir gün değildi. Çalışanlardan biri, her gün binlerce insanın önünde hayranlıkla durduğu Mona Lisa’nın yerinde olmadığını fark etti.
Şimdi bir düşünelim: Burası dünyanın en ünlü müzesi, içinde binlerce sanat eseri var ama herkesin gözü bir tanesinde. Ve işte tam da bu yüzden Mona Lisa tarihin en büyük sanat hırsızlıklarından birine kurban gitti.
Hırsız: Eski Çalışan, Yeni Sanat Kaçakçısı
Hikâyemizin baş kahramanı, Vincenzo Peruggia adında bir İtalyan. Mesleği? Camcı. Louvre'da çalışmış, hatta bizzat Mona Lisa’yı korumak için kullanılan cam çerçevelerden bazılarını yerleştirmişti. Yani müzeyi iyi biliyordu, güvenlik sisteminin (o döneme göre oldukça zayıf olan) nasıl işlediğini anlamıştı.
Peki, Vincenzo ne yaptı dersiniz? James Bond tarzı bir plan mı kurdu? Yoksa Oceans 11 ekibi gibi sofistike bir hırsızlık mı yaptı? Hayır. Adam düpedüz önlüğünü giyip içeri yürüdü.
Planı şaşırtıcı derecede basit ve deha kokan bir rahatlıkta idi. O zamanlar Louvre pazartesi günleri kapalıydı. İşte Peruggia için en uygun fırsat da buydu! Bir pazar günü Louvre’a girdi, bir dolaba saklandı ve sabahı bekledi.
Ertesi gün, yani 21 Ağustos 1911 sabahı, müzenin diğer çalışanları gelmeden önce beyaz bir önlük giydi. O dönemde Louvre’da çalışan restoratörler ve bakım ekibi de beyaz önlük giydiğinden kimse şüphelenmedi. Sanat tarihinin en büyük soygunlarından birini yapacak olan adam, bildiğiniz tamirat ekibi gibi geziniyordu.
Peruggia, rahatça Mona Lisa’nın sergilendiği odaya girdi. Tablonun yerinde durduğunu gördü. Yanında getirdiği basit bir aletle tabloyu duvardan çıkardı. Peki ya sonra?
Kapıyı açıp çıkmaya çalıştı. Ama kapı kilitliydi. (Evet, planının en basit kısmını bile hesaplamamıştı.) İşte burada şans devreye girdi. Oradan geçen bir temizlik görevlisi, önlüklü adamın içeride mahsur kaldığını düşündü ve ona yardım ederek kapıyı açtı. Temizlik görevlisi, hırsızın kaçmasına bizzat yardım etti, haberi yoktu!
Peruggia, tabluyu önlüğünün içine sakladı, binadan çıkıp Louvre’un arka kapısından dışarıya süzüldü. Paris sokaklarında elinde, dünyada en çok bilinen tabloyla dolaşıyordu. Şaka gibi değil mi?
Soygunun Fark Edilmesi: 24 Saatlik Gaflet
Burası olayın en trajikomik kısmı. Hırsızlık, Louvre çalışanları tarafından ancak bir gün sonra fark edildi. Çünkü o dönemde tablolar bazen bakıma alınır, başka departmanlara taşınırdı. Mona Lisa’nın yerinde olmadığını gören görevliler, "Herhalde restorasyon ekibi aldı" diye düşünüp gün boyu hiç kimseye haber vermediler!
Ancak ertesi sabah, gerçek ortaya çıktı: Mona Lisa kayıptı. Müze kapatıldı, polisler çağrıldı, çalışanlar sorguya çekildi. Panik havası Louvre’un koridorlarında dalga dalga yayıldı. "Dünyanın en ünlü tablosu çalındı!"
Herkes şaşkındı, polisler her yere baktı ama hiçbir iz yoktu.
Şüpheliler Arasında Picasso Bile Vardı!
Bu noktada Paris polisi, soygunu kimin yapmış olabileceğine dair şaşkın ve çaresiz bir şekilde rastgele insanları sorgulamaya başladı. Hatta bu süreçte Pablo Picasso bile zanlılardan biri olarak sorgulandı!
Şair ve sanat koleksiyoneri Guillaume Apollinaire, geçmişte küçük sanat hırsızlıklarına karıştığı için gözaltına alındı ve onun bağlantıları nedeniyle Picasso da ifadeye çağrıldı. Ancak hiçbirinin hırsızlıkla ilgisi olmadığı anlaşıldı ve serbest bırakıldılar.
Bu sırada Vincenzo Peruggia ne yapıyordu dersiniz?
Tabloyu bir bavula koyup evinde saklıyordu. İki yıl boyunca, Mona Lisa Paris’te bir apartmanda, bir dolabın içinde tozlanarak bekledi.
Peruggia’nın Muhteşem (!) Planı: "Mona Lisa’yı İtalya’ya Geri Getireceğim"
Peruggia'nın bu tabloyu çalma sebebi neydi? O, "vatanseverlik" yaptığını iddia ediyordu. Ona göre Mona Lisa İtalya'ya aitti ve Fransa’nın bu tabloyu İtalya'dan çalması büyük bir haksızlıktı. Yani kendini adeta bir sanatın Robin Hood’u olarak görüyordu.
Tabii bu büyük planının bir sıkıntısı vardı: Ne yapacağını pek bilmiyordu.
Nihayet Aralık 1913’te, iki yıl boyunca sakladığı tabloyu satmak için Floransa’daki bir sanat tüccarına götürdü. Ancak tüccar ve Uffizi Galerisi’ndeki yetkililer, adamın anlattığı hikâyeden şüphelendi ve hemen polise haber verdiler.
Peruggia, tabii ki tutuklandı. Mahkemede, Mona Lisa’yı Fransa’dan çalmadığını, sadece "ait olduğu yere geri getirdiğini" söyledi. Ama mahkeme bu argümanı pek inandırıcı bulmadı ve kendisini sadece 1 yıl 15 gün hapse mahkûm etti (şaka gibi ama evet).
Sonuç: Peruggia’nın "Yanlışlıkla" Mona Lisa’yı Efsaneleştirmesi
Mona Lisa olayının ironik tarafı şu: Bu hırsızlık olayı, tablonun popülaritesini katladı. Daha önce sadece sanat çevrelerinde ünlü olan Mona Lisa, çalıntı olayından sonra tüm dünyanın konuştuğu bir eser haline geldi.
Fransa’ya geri getirildikten sonra Louvre’da sergilendi ve müze tarihinin en büyük ziyaretçi akını yaşandı. İnsanlar tabloyu çalındığı yerinde görmek için akın akın Louvre’a geldiler.
Sonuç? Peruggia, yanlışlıkla Mona Lisa’nın en büyük reklamını yapmış oldu.
Kısacası, sanat tarihinin en efsanevi soygunlarından biri, küçük bir beyaz önlük ve müthiş bir özgüvenle gerçekleşti. Bravo Peruggia, sanat tarihine geçen bir "çılgın" olarak anılmayı başardın!
KAYNAK
https://tr.wikipedia.org/wiki/Vincenzo_Peruggia