Emily Jane Brontë: Uğultulu İngiliz Rüzgarı

Tek romanıyla edebiyatı etkisi altına almış yazara ve eserine beraber göz atalım.

Emily Jane Brontë’ye Dair

Emily Jane Brontë, 30 Temmuz 1811’de İngiltere’nin Yorkshire ilçesinde altı kardeşin beşincisi olarak dünyaya geldi. Brontë, ailesiyle birlikte kalabalıktan ve gözden uzakta bir tepede yaşamını devam ettirirken yazılarıyla Romantizm akımının en önemli temsilcilerinden biri haline geldi. Kendisi hakkında kesin bilgiler edinilebilenecek doğrudan kaynaklar bulunmuyordu fakat bunlara çeşitli mektuplar, yazılar ve çevresindeki insanlar aracılığıyla ulaşılabilinirlik sağlandı.

Bilindiği üzere on dokuzuncu yüzyılda, birçok insan hastalıkların getirdiği zayıflık ve ölümlerle savaşıyordu ve ne yazık ki Brontë kardeşler de bir süre sonra bütün bunlara tanık oldu. Kendi vefatından önce annesinin ve iki kız kardeşinin kaybıyla mücadele etmek zorunda kaldı. Ayrıca bu yaşananların verdiği kırgınlığın yanında, erkek kardeşinin cinsel dürtüler yüzünden hem ahlaken hem de fiziken yok oluşunun da en büyük seyircisi oldu. 19 Aralık 1848’de hayata gözlerini yumdu. 

Uğultulu Tepeler

Emily Brontë, Victoria döneminde yazdığı Uğultulu Tepeler romanıyla büyük ses getirdi. Eser diğer yoldaşlarıyla aynı kaderi paylaşarak hem olumlu hem de olumsuz eleştirilere maruz kaldı. Roman ilk kez yayımlandığında Emily, Ellis Bell ismiyle bilinmeyi tercih etti fakat kardeşinin ölümünün ardından Charlotte, kitabın ikinci baskısını bizzat onun adıyla yaptırdı. 1847'de yayımlanan roman, Emily Brontë'nin tek romanıdır.

Ruhlarımız her neden yoğrulmuşsa, ikimizinki de aynı.

Uğultulu Tepeler’deki evin sahibi Bay Earnshaw, yolculuğundan dönerken adını bilmediği ama daha sonrasında Heathcliff olarak anacağı esmer bir çocuk ile döndü. Daha her şeyin başında yaptığı davranışın nasıl bir kelebek etkisi yaratacağından ve olayları geliştireceğinden habersizdi. Eve getirdiği bu çocuğu bırakmaya niyeti olmamakla birlikte kendi çocukları Catherine Earnshaw ve Hindley Earnshaw’dan ayırmadan büyütmekte kararlıydı. Hatta bazen bu benimseyici tutumu oğlu Hindley’in Heathcliff’e bilenmesine dahi sebebiyet verdi. Ne yazıkki bir süre sonra Bay Earnshaw’ın vefatıyla birlikte Heathcliff yalnız kaldı. Catherine ile olan bağları güçlenirken Hindley duyduğu öfke sebebiyle ona karşı hiç de nazik değildi. Zaman gelip giderken Heathcliff’in sabrı gittikçe sınanıyordu ve bir gün Cahterine’in onunla evlenmekten utanç duyacağını söylediği muhabbete şahit olmasıyla seneler sonra dönmek üzere Uğultulu Tepeler’i terk etti. Döndüğü zaman daha da olgunlaşmış bir delikanlıydı ama içinde beslediği kin herkesin üstüne kara bulut gibi çökecekti.

Kitap, Lockwood adlı karakterin Uğultulu Tepeler’e gelmesi ve olaylar hakkında evin yardımcısı Nelly Dean’e yönelttiği sorular çerçevesinde anlatılıyor. Okuyucu romanı okurken yer yer aşk dolu sahnelere tanıklık etse dahi birçok kesim aslında ne kadar hastalıklı bir aşkın doğduğunu söyledi. Belki en başında iki tarafın da huzura evrilebilecek ve o akıllardaki klasik aşk olay örgüsünü oluşturabilecek hisleri vardı fakat bazen karakteristik özellikler diğer şeylerin önüne geçebiliyordu. Heathcliff, zaten yıllarca hor görülmüş sık sık bir şeylerin eksikliğini çekmiş biriyken Catherin’den karşılaştığı tavır onun için son basamak oldu. Nihayetinde onu; geldiği noktadan, öfkesinden ve kininden Catherine’nin aşkı dahi çeviremedi. 

Kaynakça:

Doğan, Ü. (2008, Aralık). EMILY BRONTE ve “UĞULTULU TEPELER”. Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi.

Pykett, L. (1989). Emily Brontë. BARNES & NOBLE BOOKS.