Esat Oktay Yıldıran Kimdir?

Bir okula isminin verilmesiyle tekrar gündeme gelen Yıldıran'ı anlatmaya çalıştım.

İzmir'de bir okula adının verilmesiyle tekrar gündüme gelen Binbaşı Esat Oktay Yıldıran'ın kim olduğuna dair bir yazı kaleme almak istedim. Kendisi hakkındaki iddialar doğru mu? Hangi görevlerde bulundu? Bu görevlerinde ne gibi olaylara imza attı? Bu gibi sorularla Yıldıran'ı daha iyi tanıyarak olayı süzgeçten geçirmek istiyorum.

Esat Oktay Yıldıran, 1970 yılında Kara Harp Okulu'ndan piyade teğmen rütbesi ile mezun olmuş. 1974 yılında ise Kıbrıs Barış Harekatı'nda görev almıştır. 12 Eylül 1980 darbesinin ardından Ankara'dan Diyarabakır Cezaevi'ne gönderilmiştir. Diyarbakır Cezaevi'nde yüzbaşı rütbesiyle iç güvenlik amiri olarak görev almış, bu görevi ile Başçavuş Mevlüt Akkoyun'un yerine getirilmiştir. Yıldıran'ın Diyarbakır Cezaevi'ndeki görev süresi bittiğinde ise İstanbul 23. Piyade Tümeni'nde binbaşı rütbesiyle görev almıştır. 1988 yılında eşi ve çocuğu ile halk otobüsünde iken bir şahsın Yıldıran'ın arkasından sıkılan iki kurşundan biri boynuna, diğeri ise sırtına isabet etmiştir. Tüm müdahalelere rağmen Yıldıran hayatını kaybetmiştir. Bu olayı ise daha sonra bir kişi gazeteyi arayarak PKK'nin yaptığını söyleyip, slogan atarak telefonu kapatmıştır.

"Resmi rakamlar göre 30 mahkum öldü."

Yıldıran, cezaevine atandıktan sonra sistematik işkenceler yapıldığını oradaki mahkumların hepsi söylemekte. Sistematik işkenceler doğrultusunda resmi kaynaklara göre 30 mahkum hayatını kaybediyor. Bunun yanında yine resmi rakamlara göre yüzlerce mahkum sakat kalıyor. Bu iddia edilen işkencelerin sadece fiziksel olarak değil psikolojik olarak da yapıldığı ve Michel Foucault'cu disipliner tekniklerle işkenceler yapıldığı öne sürülüyor. Yine Goffman'ın total toplumlar kuramıyla da bağdaştırılan işkencelerle Yıldıran'ın ne yapmak istediğine dair cevaplar aranıyor.

Goffman'ın total toplum kuramı şöyle diyor:

İnsanın tuvalet, yeme, içme, duş aklınıza gelebilecek bireysel olarak karar verip, yaptığınız şeylerin tek bir yönetim altında toplanması. Yani siz bu cezaevine girdiğiniz an tüm hayatınızı, cezaevindeki iktidar yönlendiriyor. Bununla beraber cezaevindeki mahkumların kendilik algısı yıkılıyor. Birazdan bu cezaevinde kalmış mahkumların beyanlarını yazdığımda bunu daha iyi anlayacaksınız. Bende bu beyanlar üzerinde bu kuramı daha da açacağım.

"Burası artık cezaevi değil. Burası askeri okul, siz de öğrencilerisiniz."

Tanıkların anlattığına göre, Yıldıray cezaevine ekibiyle geliyor, koğuşları tek tek gezdikten sonra şu cümleyi kullanıyor, "Burası artık cezaevi değil. Burası askeri okul, siz de öğrencilerisiniz." Bu tanığın anlattığı olay bizi Facoult'un işkence modeline götürüyor. Cezaevinden ziyade bir kamp anlayışı var. Kuralları sürekli tekrar ettiriyor. Yine tanıkların ifadesine göre Türkçe bile bilmeyen mahkumlara 24-48 arası müddet verip başına da bir öğretmeyen atayıp İstiklal Marşı, Andımızı ezberleyip o gelince okumaya zorluyor. Okunmazsa hem ezberleyemeyen dövülüyor, hem de ezberlettiremeyen. Foucault'çu işkence de hiçbir şekilde mahkumlar arasında ayrım yok. Mesela bir aile var o iktidarı destekliyor ama o hapishaneye girdikten sonra ne olduğunun pek bir önemi yok. O işkenceyi göreceksin.

Şunu diyebilirsiniz mesela siyasi suçlulara bunu yapılıyordur, yine tanıkların ifadesine göre kaçakçı da aynı işkenceye maruz kalıyor, PKK üyesi de aynı işkenceden nasibini alıyor. Bu işkence türünde senin savunduğun bütün değerleri, siyasi kimliği alaşağı ediyor ve tam bir iktidarın asimilatör mekanı hâlini alıyor. Yine tanıkların ifadesine göre görüş zamanı Türkçe dışında bir dil konuşmak yasak. Mahkumların yakınları tek kelime Türkçe bilmiyor bundan dolayı Kürtçe konuşuyorlar. Görüşten sonra mahkumlar Türkçe konuşmadığı için dayak yiyor. Sadece bununla da kalmayıp oruç tutan mahkumlara bunu yazarken hicap duyuyorum ama lağımdan aldıkları pisliği zorla yediriyorlar. Bunun sonucunda mikrop kapan mahkumların öldüklerini.

Tüm bu iddiaların ışığında 80 darbesi sonrası yıldırma politikası uygulayan ama diğer cezaevlerinden de çok ağır bir şekilde yapıldığını görmekteyiz. Bu iddiaların ışığında bu işkencelerin âdeta sistematik bir şekilde yapılığını görüyoruz. Bu işkence sistemlerin her bir karşılığı ve bunları ortaya adan fikir adamları bulunmakta. Yukarıda da bahsettim; Goffman'ın 'total toplum', Faucoult'un işkence modelleri bize bunun ne olduğunu gayet iyi bir şekilde açıklıyor. Bizim gibi anayasasında "Hukuk devletiyiz." yazıyorsa suçluları hukuk yargılamalı, bu cezalar kişilerin eline bırakılmamalı. Bu yapılanların ardından onların çocukları, torunları ve niceleri hem ülkenize hem de bu topraklarda yaşayan insanlara düşmanca davranıyorlar. Bunun olmaması için herkese, her şeye adeletle yaklaşmalı ve yapılan eylemlerin bedelini adalet tecelli etmelidir.

"Çok kıymetli bir subaydı."

Tüm bu iddialara rağmen, devletin tüm karar mekanizmaları tarafından "Biz bu olayları inceledik. Esat Oktay Yıldıran emri yerine getirmiş, herhangi bir yasayı çiğneyecek harekette bulunmamıştır." sözleri kullanılıyordu. O dönemin Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreteri: "Çok kıymetli bir subay olarak isim yapmıştır ve daima da böyle anılacaktır." diye bir açıklama yapıyor. 1970 Kara Harp Okulu Mezunları Yıldıran hakkında, "yeri doldurulamayacak müstesna insan" açıklamasında bulunuyor.

AKP milletvekillerinin tepkileri doğrultusunda Fatih Belediyesi, Esat Oktay Yıldıran'ın mezar taşını sökmüştü. Yıldıran'ın oğlu Timuçin Yıldıran, Rasim Ozan Kütahyalı'nın babası hakkında dava açmış; mahkeme ise Timuçin Yıldıran'ı haklı bularak "Yıldıran'ın kişisel hatırasına hakaret"  suçunu kesinleştirmişti.

2012 yılında 1980 darbesi davası tekrar açılınca Genelkurmay Başkanlığı, Yıldıran hakkında şu açıklamada bulunmuştur:

Binbaşı Esat Oktay Yıldıran kendisine verilen görevleri kanun, yönetmelik ve diğer yasal mevzuat içinde en iyi bir şekilde yapmak için çaba gösteren, her görevde komutan ve amirlerinin takdirini kazanmış, Atatürk ilke ve inkılaplarına yürekten bağlı, Türk vatanının bölünmezliğine inanmış çok kıymetli bir subay olarak isim yapmıştır ve daima da böyle anılacaktır. Görevli olduğu süre içinde cezaevinde örgütlerin kendi iç hesaplaşmalarından ileri gelen bazı olaylar olmuş, bu olaylar ve sonradan çeşitli defalar yapılan şikâyetler inceletilmiş ve hiçbir olayın yasal soruşturma veya yasal işlem dışında tutulmadığı görülmüştür.

Yıldıran askerî kariyerinde Türk Silahlı Kuvvetleri Hizmet Övünç Madalyası ve  Türkiye Cumhuriyeti Hizmet Övünç Madalyası almıştır.