Eski Günleri Neden Özleriz
Bir inancı değiştirmek.
Hepimiz zaman nereye gidiyor diye düşünüyoruz. Yapılan ve yaşanılan şeylere şaşırıyor ve hatta kimimiz geçmişte yaşamayı bile hayal ediyoruz değil mi? Kim bilir belki de yanlış çağa doğumuşuzdur...
İnsanlara sorsak hangi çağda yaşamak isterdiniz diye farklı farklı cevaplar alırız. Kimisi der ki 2000'lerin başında orta yaşta biri olmak isterdim. Kimisi 90'ların o zamanlarında genç olmak isterdim. Lale Devri, Antik Çağlar, Orta Asya, İstanbul'un fethi, Cumhuriyet'in kuruluş devri ve daha niceleri... Herkesin farklı bir dönemde yaşama isteği vardır. Ve bu istek şu çağda gün geçtikçe daha da çok hissedilmektir. Çünkü öyle şeyler okuyup görüyoruz ki Cahit Zarifoğlu gibi "Ben bu çağdan nefret ettim. Etimle kemiğimle nefret ettim!" noktasındayız. Teknolojinin ilerlemesi gelecekle doğru orantılı gitse de zihniyetin ki öyle olmadı maalesef. Oysaki tam tersi olmalıydı ama bir yerde bir kırılma yaşandı ve biz bu hale geldik, daha ileride ne hale geleceğiz kim bilir?
Geçmişe özlem duymanın en önemli sebebi de bu aslında, şuandan nefret etmek. Geçmişte nereye gitmek istiyorsak aslında bugün ona ihtiyacımız var. Orada size cazip gelen neyse bugün onu görmek istiyoruz. Yaşadığımız çağı değiştiremeyeceğimize göre koşulları değiştirmemiz gerek. Bunun için de önce kendimizin kafa yapısını değiştirmek gerek ve sonrasında kendi çocuğumuza kendimizin hep o ihtiyaç duyduğu ve onun ihtiyacı olan koşulları yaratmak. Böylece yeni bir zihniyetin tohumlarını atmış oluruz da belki meyvesini göremeyiz işte. Böyle bir durumda sa umutsuzluğa kapılmamak gerekir. Çünkü umutsuzluğa düştüğün an karşı çıktığın her şeyi kabullendiğin o andır ve o andan sonra önce kabul eder, sonra benimser ve olmak istemediğin o kişilerden olursun. Zamanında sana yapılana boyun eğer ve bir zaman sonra onları yapan kişilerden olursun.
Unutmamak gerekir ki her şey bir anlık kırılma ile başlar. Bütün kabullenişlerin ilk adımı anlık kırılmalardır. Bugün özlediğin ve istediğin o hayalleri geçmişte bulmak yerine bugüne taşımak istersen asla vazgeçmemen gerekir. Evladına bir hayat çizerken mesela. Sana sunulmayan imkanları ona sunarken de aynı zamanda önemleri de alman gerekir ki o ilk kırılma aynı hiç yaşanmasın ve hayalindeki zihniyeti aktarabilesin sen ona, o evlatlarına ve böylece bütün bir toplumun yeniden şekillenmesini sağlanabilir. Bir tohumun çiçek olması gibidir, düşüncenin değişmesi. Bir anda olmayacak kadar uzundur ve bu yüzden de inancın kırılmaması bu tohumun yeşermesinde ''su''dur. Bir andan büyümesi için fazla da vermemek gerekir, hiç kesmemek de.
Yıllar önce İsmet Bozdağ'ın Atatürk'ün Sofrası kitabını okumuştum. Atatürk'ün teyitli anılarından oluşan bir eserdi. Orada okuduğum bir anı aklıma yer edindi. Atatürk'ün gençlerle buluşup düşüncelerini dinlediği ve kendi fikirlerini söylediği bir andı. Oradan bir kesiti yazımın sonunda sizinle paylaşmak istiyorum.