Eski Türklerde Ölüm Sonrası Ritüelleri
Hala varlığını hissettiren kadim bozkır kültürü, Türk toplumunun benliğine ölümle ilgili birçok inanışı ve adeti miras bırakmıştır.
Günümüzde hala birçok gelenekte varlığını hissettiren kadim bozkır kültürü, Türk toplumunun benliğine birçok inanışı ve adeti miras bırakmıştır. Bu inanışlar ve adetler, İslam inancına geçtikten sonra birçoğu form değiştirse de varlığını sürdürmeye devam etmektedir. Bu adetlerden en diri kalanı ölüm sonrası ritüelleridir. Günümüzdeki bu kültürel alışkanlıkların tarihteki yerini bilmek Türk toplumunu anlamak için çok önemlidir. Diğer birçok toplum gibi Türkler de ölümü inançlarında ve kültürlerinde önemli bir yere koymuştur. Toplumun bu kültürel hafızayı binlerce yıl diri tutmasının en önemli sebebi dini inançlarını kültürel benliklerinin ayrılmaz bir parçası haline getirmesidir. Bunu anlamak için eski Türk inancını modern ve avrosentrik “din” kavramıyla incelememek, kültürün entelektüel ve spiritüel kimliğini oluşturan bir yaşam felsefesi olarak görmek önemlidir. Bunu aklımızda tutarak eski Türklerin ölüm sonrası inançlarına ve ritüellerine bir göz atalım.
Bu kadim toplumun ölüm sonrası inançlarının temel noktalarından biri atalar kültüdür. Bu inanca göre ölen atalar ailelerini, ülkelerini, ordularını korumaya devam eder. Babalar ailelerini, komutanlar ordularını, ölen devlet adamları ise devletlerini korur. Bu inanç doğrultusunda büyüklere, atalara duyulan saygı İslam inancından sonra da toplumda varlığını korumaya devam etmektedir. Atalara duyulan bu büyük saygının ardında onlardan medet ummak vardır; zira onlar hala yurtlarını koruma görevini üstlenmeye devam etmektedirler, dolayısıyla onları incitmek, onlara saygısızlık yapmak söz konusu değildir. Ataların adına kurbanlar kesilir ve kurbanın kanı atanın mezarına akıtılır, aş sunulur (kansız kurban). Kurban kesme ritüelleri Tengri inancına sahip Türkler için büyük öneme sahiptir ve kanlı, kansız birçok farklı biçimde bulunur. Ölümden sonra kurban kesme, aş sunma gibi ritüeller günümüzde hala varlığını sürdürmektedir.
Eski Türkler; mezar yerlerinin seçilmesi konusunda da son derece seçiciydi, atalarının huzur içinde uyuması için mezarları gizlerlerdi ve kurganlarına ölünün eşyalarını ve atının bedenini de yerleştirirlerdi. Ölen kişinin toplumdaki önemine göre kurbanın büyüklüğü, kurban edilen hayvan sayısı ve beraberinde gömülen eşyalar değişkenlik gösterirdi. Savaşçı bir toplum olarak Türkler, ölen kişinin mezarına savaşta alt ettiği düşman sayısı kadar balbal denen taş heykellerden dikerlerdi. Bugün hala mezar taşlarına ve mezar ziyaretlerine verdiğimiz önemin kaynağı da tam da buradan gelmektedir. Ancak günümüzden farklı olarak eski Türklerde ölü sadece kurganlarda ya da mezarlarda gömülü halde olmazdı. Ölüler bazen gömülür, bazen yakılarak defnedilir, bazen de ağaca asılırdı. Ölülerin yakılmasındaki en büyük sebep Türklerin ateşi temizlik ve arınma ile bağdaştırmasıydı.
Eski Türk inancında cennet, cehennem veya günah, sevap gibi kavramlar yoktu. Ölen insanların cennete ya da cehenneme gideceğine değil, göğe yükseleceklerine inanırlardı ve ölüyü bunun için hazırlamak yerine sadece bir sonraki dünyada rahat edecekleri hale getirirlerdi. Daha sonradan başka kültürlerin etkisiyle cennet ve cehennem inancı Uçmağ ve Tamu olarak kendisini göstermiştir; cennete yakın bir kavram olan Uçmağ, öldükten sonra göğe uçtuklarına inandıklarından dolayı uçmakla özdeşleştirilmiştir. Orhun yazıtlarında Bilge Kağan ve Kültigin için de “uçtu” tabiri kullanılmıştır.