Evren Anlamsız, Peki Ya Rick?
“Evrenin en zeki depresifi Rick Sanchez, bütün bilgisine rağmen neden hayatta hiçbir anlam bulamıyor?”
Rick Sanchez, televizyon tarihinin belki de en zeki ama en mutsuz karakterlerinden biri. Onu izlerken insan sık sık şu soruyu soruyor: Rick gerçekten sadece bir bilim insanı mı, yoksa her şeyi bilen ama bu bilgiyle baş edemeyen, dipsiz bir depresyonun içinde kaybolmuş biri mi? Çünkü bir yandan evrenin sırlarını çözüyor, boyutlar arası portallar açıyor, bilimle adeta Tanrı’ya kafa tutuyor. Ama öte yandan mutfağın köşesinde yarı sarhoş bir şekilde uyuyakalan, bazen yaşamaktan bıkmış gibi görünen bir adam. İşte Rick’in trajedisi burada başlıyor: zekâsı onu evrenin saçmalığını görmeye zorluyor, ama o saçmalığın ağırlığı altında eziliyor.
Rick’in en büyük gücü aynı zamanda en büyük laneti: olağanüstü zekâsı. Çoğu insan küçük pembe yalanlara tutunarak hayatta kalır. Aşkın kutsallığına, ailenin vazgeçilmezliğine, başarının mutluluk getireceğine inanırız. Bu inançlar, hayatı yaşanır kılar. Rick ise bu yalanların içini görür. Ona göre aşk sadece kimyasal bir yanılsamadan ibarettir; aile, insana zorla yüklenmiş toplumsal bir sorumluluk; başarı ise kibrimizi besleyen geçici bir oyundur. Ve evrenin büyük resmi, anlamsızlığın ta kendisidir. Hiçbirimiz, hiçbir şeyimiz kozmik ölçekte bir önem taşımayız. Bu farkındalık, Rick’in ruhuna ağır bir yük bindirir. O, gerçeği gören ama o gerçekle ne yapacağını bilemeyen bir figürdür.
Bu yüzden Rick’in depresyonu neredeyse gözümüzün önünde sahnelenir. Alkol şişesi onun en sadık dostudur. Kendi hayatını sonlandırmaya defalarca niyetlenmiş, hatta zaman zaman torunu Morty’i bile ölümcül maceralara sürüklemiştir. “Umursamaz” gibi görünür ama aslında bu umursamazlığın ardında derin bir acı vardır. Rick ne kadar sert ve soğuk görünürse görünsün, bu maskenin ardında incinmiş, kırılmış bir insan gizlenir. Bazen ailesine, bazen geçmişine dair anlarda bu maskenin çatladığını görürüz. Birdenbire gözlerindeki boşluk yerini gözyaşlarına bırakır. İşte o an, onun aslında ne kadar kırılgan olduğunu anlarız.
Rick’in hayata karşı kullandığı en güçlü silahı alaycılığıdır. Onun için her şey bir şaka gibidir. “Hayatın anlamı yok, Morty!” dediğinde aslında sadece torununa değil, bize de sesleniyor. Bu cümle karamsar gibi görünür ama bir yanıyla da özgürleştiricidir. Çünkü eğer hayatın anlamı yoksa, hata yapmanın da anlamı yoktur. Eğer evren bizi umursamıyorsa, kendi anlamımızı biz yaratabiliriz. Rick farkında olmadan bize şunu öğretiyor: saçmalığın farkına varmak, aslında yaşama kendi rengimizi katmamız için bir fırsattır.
Bu noktada Rick, Camus’nün Sisifos’una benziyor. Sisifos kayayı dağın tepesine çıkarırken bunun sonsuz bir çile olduğunu bilir. Ama yine de taşır, çünkü başka seçeneği yoktur. Rick de evrenin boşluğunu bilir, ama yine de yaşar. Bilime sarılır, portallar açar, evrenler keşfeder. Çünkü biliyor ki hayatta kalmak için bir şeylere tutunmak zorundayız. Onun için bu tutamak bilimdir, deneylerdir, maceralardır. İronik olan şu ki, Rick bir yandan yaşama değer bulmazken diğer yandan varoluşun saçmalığına en çok direnen kişidir.
Rick’in trajedisinin asıl kaynağı “fazla bilmesi”dir. Çoğumuz, anlam arayarak yaşarız. Bir gün mutlu olacağımıza, bir gün bulacağımıza inanırız. Bu inanç bizi hayata bağlar. Rick ise anlamın bir kurgu olduğunu çoktan çözmüştür. Bu yüzden de yalnızdır. İnsanlarla bağ kurmakta zorlanır, dostlukları küçümser, aşkı hafife alır. Yine de bazen maskesi düşer. Morty’e gerçekten değer verdiği anlarda, eski sevgililerine duyduğu özlemlerde, kayıpları hatırladığında kırılır. Bu kırılganlıklar, onun hâlâ bir kalbi olduğunu gösterir. Ve işte tam da burada, Rick’i sadece nihilist bir figür değil, insani bir karakter olarak görmeye başlarız.
Rick depresyonda mı? Evet, üstelik en ağır haliyle. Ama bu bildiğimiz türden bir depresyon değil. O, hayatın anlamsızlığını görmüş ve kabullenmiş bir adam. Kendini içkiyle zehirlerken bile bilimle üretmeye devam eden, sürekli kaçmaya çalışırken aynı zamanda en çok yaşayan kişi. Rick, aslında modern çağın trajik filozofu. Camus’nün absürd insanı, Nietzsche’nin nihilisti, Sisifos’un modern bir yansıması. Bize gösterdiği şey belki de şu: Hayatın anlamı olmayabilir. Ama bu kötü bir şey değildir. Çünkü anlamı kendimiz yaratabiliriz. Kimi zaman aşk, kimi zaman sanat, kimi zaman da sadece komik bir şaka aracılığıyla… Evrenin umurunda değil, ama bizim olabilir.