'EYLÜL'

Eyleme dökülememiş bir gizli aşk...

Eylül romanı Mehmet Rauf tarafından Servet-i Fünun döneminde kaleme alınmış ilk psikolojik roman niteliği taşımaktadır. Servet-i Fünun döneminde yazılan diğer kitaplardaki gibi Eylül romanında sadakatsizlik, aşk üçgeni, ve dostluk gibi konular üzerinde durulmuştur.

Romanın başkahramanları Suat, Necip ve Süreyya'dır. Suat Hanım ile Süreyya Bey beş yıldır evlilerdir. Yaz aylarında babadan gelen bir gelenek olan yazları ailecek bağ evine taşınma geleneği Süreyya ve kız kardeşi Hacer arasında süregelmiştir.


Bağ evinde kalmaktan bunalan Süreyya sürekli Boğaziçi'nde ya da adalarda deniz manzaralı yalı da oturma hayali kurmaktadır. Ancak Süreyya'nın hayallerinin gerçekleşmesi için ekonomik durumu pek parlak değildir.

Kocasının mutsuzluğuna ve bunalmışlığına üzülen Suat babasından yardım istemek için dadısı aracılığıyla bir mektup yazmaya koyulur. Bu durumu Süreyya'nın yakın arkadaşı Necip'e anlatır daha sonra beraber yalı bakmaya başlarlar.

Suat'ın babasından dadısı aracılığıyla para gelir ve Necip'in yardımıyla Boğaziçi'nde bir yalı tutarlar. Bu yalıya taşındıklarından beri Suat kocasını hiç bu denli mutlu ve huzurlu görmemiştir. Süreyya her gün kendine bir aktivite edinmiştir. Sandal gezintileri, yelken ve balık alemleri vazgeçilmezi olmuştur.

Süreyya zamanın büyük çoğunluğunu teknesinde geçirir eve geç vakitlerde dönmektedir. Suat ise ev işleriyle uğraşmaktadır. Zamanla piyanoya merak salmış ve öğrenmeye hevenlenir.

Süreyya'dan ayrı geçen günler arık Suat'ı mutsuz eder ve kendisini yalnız hissetmesini sağlar. Süreyya denizdeyken Suat ile Necip piyanonun başına geçerler ve Suat'a yeni parçalar öğretirmiş. Necip sık sık yalıya gelip gitmekte ve onlarla arkadaşlık etmektedir. Ne Suat ne Süreyya Necip'in dostluğundan şüphe duymaz ve yalıdan gitmesini istemezler.

Necip, Suat'ın yeteneğine ve piyano çalışına büyük hayranlık duyar ama bu duyguların günden güne onda farklı duygular uyandırdığını anlamaya başlar. Süreyya'nın deniz sevgisinden dolayı Suat'ı ihmal edişi Suat ile Cemil arasında ikisi arasında bir bağ oluşturur. Cemil ve Suat piyano çalmasını , müzik dinlemesini çok severler Süreyya ise sadece deniz...

Gün geçtikçe ikiside birbirine aşık olduğunu anlarlar. Bu aşk hem huzurlu hem de vicdan sızlatıcı bedbaht bir hal almıştır. Yalnız hissiyattan ibaret olan bu aşkı birbirlerinden saklamaya karar verirler çünkü aralarında hiçbir şeyden haberi olmayan ve bunu hak etmeyen ikisininde çok sevdiği Süreyya vardır.

Durum istedikleri gibi gitmez ve Necip günden güne dost saydığı ve saygı duyduğu Süreyya'ya kapılmaya başlar ve bu durum onu büyük bir buhrana sürekler. Bu girdaptan kurtulmanın tek yolu yalıdan gitmektir. Ancak her gitmeye çalışmasında büyük bir özlem ve büyük bir aşkla Suat'a, yalıya geri döner. Necip özlemini giderdiği için mutlu ama bunu dostu Süreyya'ya nasıl yapabildim düşüncesiyle de yanıp tutuşmaktadır.

Bir akşamüstü piyanonun üstünde duran Suat'ın eldivenlerinden tekini alır ve cebine koyar ve yalıdan adeta kaçarcasına gider.

Bir süre sonra Suat ile Süreyya Necip'in hastalığa yakalandığını duyarlar. Bu duruma çok üzülüp hemen ertesi gün ziyarete giderler. Necip oldukça renksiz ve cılız biz halde görürler.

Süreyya'nın yanlarında bulunmadığı bir sırada, Süreyya' nın annesi ve kız kardeşi Hacer, Necib'in yastığının altında buldukları bir hanım eldiveninden söz ederler. Suat, Necib'in kendisine karşı beslediği duygularının iyice farkına varır.

Necip iyileştikten sonra Süreyya'nın ısrarlarına dayanamaz ve yenidene eskisi gibi yalıya gelir. Necip artık daha fazla içinde tutamaz ve uygun bir zamanda duygularını Suat'a açmak ister ancak hıçkırıklarla boğulur. Suat, sessizce çekilmekten başka bir çare göremez. Necib yeniden Suat' ın aşkından kaçmak, korkunç ve buhranlı vicdan azaplarından kurtulmak için yalıdan ayrılır.

Necip, uzun epey bir süre yalıya uğramamıştır. Suat hiç belli etmemeye , çok yoğun vicdan azapları ile boguşsa da Necip'e karşı olan duygularına yenik düşmektedir. Suat, bir eylül günü Süreyya'ya bir bahane uydurarak, Necip'i oteline ziyarete giderler. Hep birlikte Beykoz'a geziye çıkarlar.

Eylül ayının bir günü, sanki onlarında bu ruhsal durumlarını dile getirmektedir. Suat ile Necip arasındaki bu imkansız aşk hiçbir zaman duygusal bir bağdan öteye geçememiştir.

Coşkun duyguların ve buhranların bir arada yaşandığı yaz mevsimi, sessiz bir anlaşma halinde ve bir rüya gibi geçer. Karısına kış mevsimini Boğaz' da geçirmeyi vaad eden Süreyya Eylül ayında İstanbul'a konağa anne ve babasının yanına indiği bir gün Hacer' in kışkırtmasıyla olsa gerek ki ani bir kararla Suat'ı kırma pahasına da olsa sert bir şekilde bağ evinden Bakırköy' deki konaklarına tasinan ailesinin yanına dönmeye karar verir. Bir şeylerden kuşkulandığı bellidir.

Hacer'in davranışları Suat ve Necip'i rahatsız ettiği için Necip, yalıya eskisi gibi sık sık gelmemektedir. Hacer' in kıskanç davranışları, onların bakışlarından, davranışlarından mana çıkarmaya çalışan hali ikisinede ızdıraplı günler yaşatmaktadır. Birbirlerini buldukları an ister istemez kaybetmektedirler.

Suat, Necip'i konaktan uzak tutmak için ister istemez ilgisiz davranmaya çalışır. Necip ise Suat için geldiğini belli etmemek için Hacer'le ilgileniyormuş gibi görünmek zorunda kalır. Böylece araya şüpheler, kırgınlıklar ve kıskançlıklar girer ve bu iki insan arasındaki aşk derin acılara sebep olur.

Necib, Suat' ın ilgisiz davranmasından dolayı kendini terkedilmiş hisseder ve kendini içkiye verir. Kadınlara güveni kalmamıştır. Suad, Hacer'den Süreyya' dan aldığı duyumlara göre Necip' in başka kadınlarla düşüp kalktığını düşünerek Necip'e karşı bir güvensizlik, kıskançlık ve kin beslemeye kendini düzenbaz biri gibi görmeye başlar.

Kocasının omuzlarından bir gün ağlayarak kendi kendine bir daha Necip' i düşünmemeye söz vermesine rağmen ertesi gün içkili bir şekilde kendini kaybetmiş bir vaziyette konağa gelen Necip' i görünce ona karşı acıma duyguları beslemeye başlar. Necip'in o gece ateşlenerek konakta kalması ve evdeki erkeklerin ise, hanımefendiyle Hacer'in de bir düğüne gitmeleri sebebiyle Necip'i doktora gösterme işi Suat'a düşer ve yalnız kaldıkları bu anda Necip ve Suat birbirlerini ne kadar sevdiklerini bir kere daha itiraf ederler.

Necip gizlice aldığı eldivenin tekini Suat'a , Suat'da kendinde olan diğer tekini Necip'e verir. Bu eldiven aslında Suat'ın kalbinin diğer yarısıdır. Ancak ne Necip arkadaşına ne de Suat eşine ihanet edebilecek insanlar degillerdi.

Suat'la Necip'in kalabalık içinde büsbütün artan ıstırapları böylece devam ederken yalıda bir yangın meydana gelir. Herkes canını kurtarmak telaşıyla dışarı fırlar. Ortalıkta yalnız Suat gözükmemektedir. Süreyya büyük bir acıyla feryat eder; ama içeri giremez. Köşke gelmiş olan Necip alevlerin arasına atılarak Suat'ı kurtarmaya çalışır. Tam o sırada tavan çöker. Suat ve Necip alevler içinde kalarak ölürler.