Fakir Baykurt'un Tırpan'ı Üzerinden Dünden Bugüne Kadın
Dürü ve daha nicelerinin hikâyesi...
Tırpan'ın yayınlandığı 1970 yılından bu yana pek değişmeyen gerçekleri konuşmaya geldim. Gökçimen köyü sadece bir örnek ama tüm ülkede etkili bir cahillik, bencillik ve değersizleştirme üzerine konuşmanın bunlarla mücadele edebilecek bilinci doğurabileceğine inanıyorum. Bu sayede hem bazı gerçekleri vurgulayabiliriz hem de neleri değiştirebileceğimizi görebiliriz. Fakir Baykurt'u bizi çıkaracağı bu güzel yolculuk ve yüzümüze vuracağı gerçekler için minnetle anıyorum. Dürülerin, Ayşelerin, Esmaların ve daha nicesinin sesi olmak için...
Gökçimen, Ankara'nın kızlarının güzelliğiyle ünlü bir köyü. Burada kızlar başlık parası için aileleri tarafından satılıyor. Kadının adının bile olmadığı, paranın her kapıyı açtığı, çevresi sayesinde devletin imkânlarını bile seferber edip bir genç kızın hayatını çalmanın romanı aslında Tırpan. Bu kitap yayınlanalı yıllar geçti, Fakir Baykurt bu dünyadan göçtü. Ama Dürülerin kaderi değişmedi. Peki neden ? Biz kadınlar para karşılığı alınıp satılabilecek bir eşya mıyız? Bizden neden bu kadar kolay vazgeçiliyor? Biz emeğimizle, zekâmızla ve azmimizle hayata tutunmaya çalışırken neden koparılıyoruz topraklarımızdan? Toplumun tüm kesimleri, zengin- fakir fark etmeksizin, kadınıyla erkeğiyle, köylüsüyle şehirlisiyle bunu neden sorgulamıyoruz? Bildiğimiz hikâyeler tekrar tekrar önümüze çıkıyor ve biz kadınların değersizleştirilmesini normalleştiriyoruz, bunu hiç düşündük mü?
Dürü daha çocuk, okumak istiyor, hayalleri var. Kabak Musdu babası yaşında bir adam. Dürü'yü görüyor ve onu saplantı haline getiriyor. Babası ve köylüsü Kabak Musdu'ya Dürü çocuk demek yerine destek veriyor. Annesini ve Dürü'yü bu evliliği kabul etmesi için baskılıyor, bunun nedeni ise para. Yoksul köylüye para yedirerek bir kızın ömrünü yemek isteyen bir canavar Kabak Musdu.
Kitap boyunca midemi bulandıran bu adamın farklı isimlerde ve şekillerde gerçek hayatta hâlâ var olması canımı daha çok sıkıyor. Aramızda yaşayan, belki gerçek yüzünü bilmeden selam verdiğimiz, ekmeğimizi bölüştüştüğümüz insanlar bunlar, uzağımızda veya hayal ürünü değil. Keşke şaka olsaydı, keşke yaşanan her şey kurgu olsaydı ama malesef gerçeğin en acı hâli bu. Ayrıca önemli bir diğer nokta biz Dürü'yü Fakir Baykurt sayesinde tanırız, biliriz. Peki ya diğerleri? Adını bilmediğmiz, sesini duymadığımız nice çocuğumuz Dürü'nün kaderinin paylaşmıyor mu? Hem onların Uluguş'u da yok onlara yol göstersin. Ona tırpanını versin, canavarının canını aldırsın. Canavarı son nefesini verirken Dürü gibi nefes alsın.
Keşke Fakir Baykurt fantastik türde yazmış olsaydı ve biz böyle bir dünyada yaşamıyor olsaydık ama gerçek bambaşka ve çok acı. Peki biz bunu değiştirmek için neler yapabiliriz? İlk önce çocuklarımızı bu zihniyetin tersine eğitebiliriz. Dilimizdeki cinsiyetçi kalıplardan kurtularak kadınları değersizleştirmeyebiliriz. En önemlisi kadınlara, istedikleri ne varsa başarabileceklerine inanabiliriz ve destekleyebiliriz. Daha bir çok ufak dokunuşla büyük işler başarabiliriz. Çünkü biz değişmezsek kadının çilesi baki kalacak. Neden biz de insana yakışır şekilde yaşamayalım? Kendimizi gerçekleştirmeyelim? Haber bültenlerine ölüm haberlerimizle değil başarı hikâyelerimizle çıkabilelim. Belki bir gün bu şekilde kadınların kaderi değişir. Neden olmasın?