Fanatik Olma Üzerine

Fanatik olmadan yaşamaya çalışmak

Bu hayatta hiçbir zaman “en sevdiğim” tek bir tane şarkım, filmim ya da dizim olmadı. Hiçbir zaman annemle babam arasında hangisini daha çok sevdiğimi seçemedim. En sevdiğim dersim, en sevdiğim kitabım ya da mevsimim olmadı. Bu durum, ilk bakışta garip gelebilir; hatta biraz kafa karıştırıcı olabilir. Ama isterseniz, biraz açıklayayım, belki deli olmadığımı anlarsınız ve bana bu soruları sormayı bırakırsınız.

Bir şeyi çok sevdiğim için sürekli tüketmedim ya da onun “en”im olduğundan emin olma ihtiyacı hissetmedim. Sürekli olarak o şey hakkında fazlaca düşünmedim ya da onun etrafında bir kimlik inşa etmedim. Belki de bu yüzden, belirli bir şeyin hayranı ya da fanatiği olarak tanımlanmadım. Hayatımda sabit bir numara biri olmadı; ruh halime göre değişen, akışta var olan şeyler oldu.

Her dönem, o an dinlediğim ve sevdiğim müzikler vardı; o zamanlar ruhuma en çok hitap eden renkler, kitaplar, filmler vardı. O dönem ruhuma iyi gelen ve çok sevdiğim insanlar vardı. Ama hiçbir zaman uçlarım, sınırlarım belirgin veya keskin olmadı. Bir gün mavi hissederken, diğer gün yeşile yöneldim. Bir kitabı defalarca okumaktansa, farklı dünyalar keşfetmeyi tercih ettim. Sürekli tek bir kitap hakkında konuşmadım, her detayını ezberlemedim. Anlamı, hissettirdiği bana yetti. Bu değişkenlik, bana hayatın sunduğu çeşitliliği deneyimleme şansı verdi.

Deneyimlemeyi seven bir insanım; beni hep aynı yerde, aynı şeyle meşgul halde görmek zordur. Sabit bir yere ya da fikre bağlı kalmak yerine, sürekli yeni şeyler keşfetme arzusundayım. Belki de bu yüzden, hayatı bir fanatik olarak değil, sürekli değişen ve gelişen bir yolculuk olarak görüyorum. Kendi yolumda, her şeyin tadını çıkararak, değişime açık kalarak ilerlemeyi seviyorum. Sürekli yeni fikirler duymak ve yeni anlamlar çıkarmak da benim hayatımın anlamı.