Favori Üçlü: Sinemacıların Film Seçkileri 3
Kişisel zevklerimiz farklılık göstermekte. Gelin beraber birbirinden farklı altı kişinin kişisel zevklerine bakalım.
Üçüncü Bölüm
Bir süredir Sinema'nın ve hatta sanatın hakkında yazıyorum ve bu süreçte tıpkı benim gibi sinemacı olan arkadaşlarımla konuşurken aslında fark ettiğim detay her ne kadar aynı düşünsenize bilişsel süreçlerimizin (psikoloji okuyor oluşumdan ötürü böyle bir cümle kurmam şart gibi duruyordu) var olan zevklerimize etkisiydi bu sebeple bir şey denemeye karar verdim.
Tıpkı benim gibi sinemacı olan bir kaç arkadaşıma en sevdikleri üç filmi sordum ve aldığım cevaplar üzerinden bu filmleri değerlendirdiğim bir seriye hoş geldiniz
Üçüncü arkadaşıma geçiyorum kendisinin en sevdiği üçlü ise aşşağıda:
Dipnot: Bu arkadaşım sinema eleştirmenliği ve metin yazarlığı ile ilgileniyor. Filmleri bu bakımdan da düşünürsek, aslında bu alana ilgi duyan bir kişinin tercihleriyle başlıyoruz.
Mother!
2017 yapımı bir psikolojik gerilim ve kara fantastik filmidir. Darren Aronofsky tarafından yazılan ve yönetilen film, Jennifer Lawrence, Javier Bardem, Ed Harris, Michelle Pfeiffer, Domhnall Gleeson ve Kristen Wiig gibi önemli oyuncuları barındırır. Film, izleyiciyi evrensel ve sembolik bir yolculuğa çıkarırken, bir evin içinde geçen olaylar aracılığıyla insan doğasının karmaşıklığını ve çelişkilerini irdelemektedir.
Bu film gerçekten benim de kişisel favorilerimden biri. Arkadaşımın yorumu ise şu şekilde: "Aronofsky, ilgiyle takip ettiğim ve filmleri üzerine düşünmekten keyif aldığım yönetmenlerden biridir. Karakterlerinin psikolojik incelemelerini yapmak, kendi içime dönmemi ve içsel sorgulamalarımı yapmamı sağlıyor." Aronofsky'nin filmleri, derinlikli karakter çalışmaları ve izleyicide içsel keşifler uyandırmasıyla gerçekten etkileyici bir deneyim sunuyor.
New York Yanılsamaları (Synecdoche, New York)
Charlie Kaufman'ın yazıp yönettiği 2008 yapımı bir drama filmidir. Film, sanatçının içsel dünyası, yaratıcılık süreci ve zamanın doğasını sorgulayan derin bir keşif sunar. Baş karakter Caden Cotard (Philip Seymour Hoffman), karmaşık ilişkiler, sanat yapma süreci ve yaşamın anlamı üzerine düşünürken, kendini bir tiyatro oyununun yönetmeni olarak bulur.
Arkadaşımın yorumu şöyle: "Bazen insan, bulunduğu yere yabancılaşır, aynaya baktığında gördüğü bedenin içinde yaşadığına sanki bunu ilk kez keşfediyormuş gibi şaşırır. İşte Kaufman sineması bende tam olarak bu yabancılaşma hallerini anımsatıyor, ekranda gördüklerimi bir karıncalanma hissi eşliğinde izlerim ve insan denilen varlığın keyfine çıkarım." Bence Kaufman'ın filmleri, insan psikolojisi ve varoluşsal sorgulamalar üzerine derinlemesine bir yolculuk sunar, bu da izleyiciyi kendi düşüncelerine ve duygularına dalmaya teşvik eder.
Metropolis
Fritz Lang tarafından yönetilen ve 1927 yılında çekilen kült bir bilim kurgu ve distopik filmidir. Lang'ın sinema kariyerinde önemli bir dönüm noktası olan bu yapıt, modern şehir yaşamının eleştirisini yaparken, endüstriyel toplumun insan doğası üzerindeki etkilerini derinlemesine irdelemektedir. Film, görsel açıdan çarpıcı setleri ve sembolik anlatımıyla dikkat çekerken, döneminde ve sonrasında sinema teknikleri ve distopik temalar üzerinde büyük bir etki bırakmıştır. "Metropolis", sanatsal değeri ve toplumsal eleştirileriyle sinema tarihinde unutulmaz bir yer edinmiş, kült bir başyapıt olarak kabul edilmektedir.
Arkadaşım içinse ''Metropolis - dünyanın yakın gelecekte varabileceği noktaları hep merak etmişimdir ve bu sebeple ütopya ve distopya içerikli film, kitap ve diziler her zaman radarımda olmuştur. Kült bir yapım haline gelmiş, distopik eser olan Metropolisde benim gözde filmlerim arasındadır." Benim kişisel yorumum ise, Film, modern şehir yaşamının ve insanın makineleşmiş dünyasının eleştirisi üzerine kurulmuş önemli bir yapımdır ve görsel açıdan dikkat çekici olan film, büyüleyici setleri ve simgesel anlatımıyla sinema tarihinde önemli bir yere sahiptir.
Üçüncü film seçkimiz, bize sinemanın derinliklerine inen ve izleyiciyi düşünsel bir yolculuğa çıkaran bir zenginlik sundu. Aronofsky'nin psikolojik karmaşıklıkları, Kaufman'ın yaratıcılık ve varoluşsal sorgulamaları ile Lang'ın distopik eleştirisi, sanatın gücünü ve sinemanın insan doğası üzerindeki etkisi hakkında konuştuk. Bu filmler, karakterlerin iç dünyalarını keşfetmeyi ve insanın karmaşıklığını anlamayı teşvik ederken, aynı zamanda sanatın evrensel dilini ve derinliğini bize göstermekte.