Favori Üçlü: Sinemacıların Film Seçkileri 5
Kişisel farklılıklarımızın seyir zevkimize olan etkisini konu alan bu yazı serimden umarım keyif alırsınız. İyi okumalar.
Beşinci Yazı
Bir süredir sinema ve hatta sanat hakkında yazıyorum. Bu süreçte, tıpkı benim gibi sinemacı olan arkadaşlarımla konuşurken fark ettiğim detay, her ne kadar aynı düşünsek de bilişsel süreçlerimizin, yaşamsal farklılıklarımız, kişisel zevklerimiz ve bakış açılarımız birbirinden apayrı. Aynı okulda, aynı dersleri aynı kişilerden almamıza rağmen bu böyle ve bu sebeple bir şey denemeye karar verdim.
Tıpkı benim gibi sinemacı olan birkaç arkadaşıma en sevdikleri üç filmi sordum ve aldığım cevaplar üzerinden bu filmleri değerlendirdiğim bir seriye hoş geldiniz.
Beşinci ve son arkadaşıma geçiyorum. Kendisi, en sevdiği üç filmi aşağıda paylaştı:
Dipnot: Bu arkadaşım . Filmleri bu bakımdan da düşünürsek aslında bu alana ilgi dünyan bir kişinin tercihleriyle başlıyoruz.
Ağlayan Çayır
"Theo Angelopoulos'un Ağlayan Çayırı" olarak bilinen film, Yunan yönetmen Theo Angelopoulos'un 2004 yapımı bir drama filmidir. Film, Angelopoulos'un karakteristik tarzını yansıtan bir yapımdır ve genellikle onun kariyerinin son dönem eserleri arasında önemli bir yer tutar. Film, savaş sonrasında, bir Yunan köyünde geçer. Köy, II. Dünya Savaşı sonrası dönemin yıkımını çok iyi bir şekilde yansıtan bir atmosfere sahiptir. Köylüler, yaşadıkları topraklarda geçmişin izlerini taşırlar ve günümüzdeki zorluklarla mücadele ederler. Bu bağlamda, köydeki bir grup insanın hayatı ve yaşadıkları trajediler, film boyunca derinlemesine işlenir.
Bu arkadaşım için bir filmin en çok neyi dert ettiği önemli. Hatta kendi cümleleriyle aktarmam gerekirse; "İnsanoğlunun yüzyıllardır her coğrafyada gezinen o en yakıcı acıların nedenlerine ve bedellerine dair olmaları gibi bu şeyi derim."
Ağlayan Çayır, insanlığın geçmişten günümüze taşıdığı derin acıların kökenlerini ve bu acıların ödenen bedellerini sorgulayan bir film olarak öne çıktığı için arkadaşımın bu filmi seçmesi çok anlamlı. Bu filmi bizimle paylaştığı için teşekkürlerimi iletiyorum.
Gel ve Gör (Come and see)
1985 yılında Sovyet yönetmen Elem Klimov tarafından çekilen bir savaş dramı ve gerçekleri hakkında filmidir. Film, II. Dünya Savaşı sırasında Belarus'un Nazi işgali altındaki gerçek yaşamıyla ilgili bir hikayeyi konu almaktadır. Baş karakter, genç bir çocuk olan Florya'nın yaşadığı dehşet dolu deneyimleri ve savaşın insanlık üzerindeki yıkıcı etkilerini gözler önüne serer.
İnsanlık suçlarını, gerçek acıları ve genellikle göz ardı ettiğimiz gerçekleri gösteren bu tür filmler, sanatın başkaldırıcı gücünü bize hatırlatıyor. Bu tarz derinlemesine yapımlara ilgi duyan ve onları değerli bulan arkadaşım gibi insanların varlığına minnettarım. Onlar, bu filmler aracılığıyla insanlığın karanlık yüzüyle yüzleşmemize ve derin düşüncelere dalmamıza olanak sağlıyorlar ve bu artık günümüz hızlı tüketim çağında nadir bulunan bir davranıştır.
Protesto (La Haine)
Yönetmenliğini Mathieu Kassovitz yapmıştır. Film, Paris'in banliyölerindeki gençlerin yaşamlarını ve çevrelerindeki şiddeti konu alır. Üç arkadaşın bir gün içinde başlarından geçen olayları ele alan film, toplumsal gerilimleri ve ayrımcılığı konu alır. Film, siyah-beyaz çekilmiş olup, sert bir dil ve güçlü görsellerle izleyiciyi içine çeken bir yapıya sahiptir. Film, gençlik isyanını, polis şiddetini ve toplumsal adaletsizliği derinlemesine işleyerek, günümüz toplumunun sorunlarına da dikkat çeker.
Bir insan neden bu tür filmleri sever, gelin biraz bunu konuşalım. Bize gösterilen ve gösterilmeyen bir çok konu var, uzun yıllardır içinde bulunduğumuz tüketim çağından ve bize sunulandan bahsediyorum. Bilmiyorum farkında mısınız, komedinin asıl ideolojik olduğunun? Gelip geçici olayların en çok konuşulan olduğunun ya da bir şeylerin maskelendiği bir çağda yaşıyoruz. Tüm bu çılgınlıktan kaçmak için bize sunulan ve ön planda olanlardan ziyade, biraz geride kalmış gibi görünen ama aslında bir derdi olan ve bunu anlatan filmler var. Ve hala izleyip seven insanlar var.
Serinin son yazısına geçmeden önce bize güzel bir alan açan bu yazıya veda ediyor ve bu filmleri izleyip üzerine biraz düşünmenizi içtenlikle öneriyorum.