Film Eleştirisi: Talk to Me
Her bulduğun eli sıkmayacaksın. Son dönemde çok konuşulan korku-gerilim filmi 'Konuş Benimle' eleştirisi
Gerilim ve korku türünün gerçek bağımlılarının son dönemlerdeki en büyük şikayeti nedir diye sorulsa, ilk söyleyecekleri kesinlikle farklı ve orijinal içerikli filmlerin sayısının azlığı olurdu sanırım. İşte Avustralya yapımı Talk to Me filmi, izleyicide bu açlığı biraz olsun bastıracak umudu vermişti.
Yönetmenliğini Danny ve Michael Philippou kardeşlerin yaptığı, 2022'nin ekim ayında Adelaide Film Festivali'nde seyirci ile ilk kez buluşan filmleri, bir çok festival izleyicisi ve eleştirmen tarafından oldukça olumlu eleştiriler almış, klasik korku-gerilim çizgisinden çıktığı için övgüler almıştı.
Filmi kısaca özetleyeyim. Bir grup ergen, nereden geldiği tam olarak belli olmayan alçılanmış bir el bulur. Bu el sayesinde ruhlarla iletişime geçebildiklerini farkeden gençler, bunu bir eğlence haline getirir. Tabii olacak olan kaçınılmaz şey gerçekleşir ve sınırı bir yerde aşarlar. Kötü ruhların olayların içine girmesiyle, gençler doğaüstü bir mücadelenin içine girer.
Vizyona gireceği temmuz 2023'e (ülkemizde 1 eylül) kadar film hakkında nerede bir yazı, bir haber gördüysem filme karşı heyecanım git gide artmıştı. Gel gelelim filmi izledikten sonra içimde yine bir hüsran, yine bir hayal kırıklığı...
Tabii bu hayal kırıklığının sebebi tamamen beklentimin aşırı yüksek olmasından kaynaklı. Bu da benim hatam sanırım. Çünkü filme kadar okuduklarım beni farklı ve sıradışı bir hikaye örgüsü izleyeceğime inandırmıştı. Yoksa filmin artı yönleri de azımsanmayacak kadar fazla.
Önce filmin artı yönlerinden bahsedelim. Bence türün olmazsa olmazı olan güçlü bir girişe sahip. Seyirciyi hızlıca filme bağladı. Olayların sarpa saracağı 'gündelik hayat' kısımnda farklı bir tat vardı. Gençlerin, bu doğaüstü el ile eğlendikleri sahneler klişelerin biraz dışındaydı. Hatta el sayesinde öyle çok eğleniyorlardı ki yaşadıkları bu doğaüstü tecrübeleri yönetmenler 'uyuşturucu' etkisi gibi göstermek istedi sanırım. Yönetmenlerin sinematografik seçimlerine ise diyecek bir lafım yok. Bir kaç sahne harici, yerinde ve tutarlı görüntü izlettiler. Filmin bir diğer artısı ise başrol oyuncusu Sophie Wilde demek yanlış olmaz. Abartısız ve duygu geçişlerini iyi veren bir performans gösterdi bizlere.
Gelelim filmdeki hayal kırıklığına. Vizyona girene kadar bahsedilen farklılık, hikayenin sıradışı olması vaadi neredeydi? Bahsedilen farklılık kahramanın yaşadığı duygusal geçişler ise bunu ivmeyi düşürmeden yapmak mümkün değil miydi? Olayların çığırından çıktığı sahne ile temponun yükselişe devam etmesi beklenir. Yükselmedi, tam tersi oldu ve yeni yükselen tempo aşırı derecede düştü. Doruk noktasına gelene kadar tempo hep düşük kaldı ki doruk noktası da beklenen tatmini veremedi. Kapanış sahnesi zekice olsa da (ki onun da devam filmi geleceği için tasarlandığı bariz) önceki kısımlar aynı hissi yaşatamadı.
Sonuç olarak hayal kırıklığının en büyük sebebi, filmi benzer filmlerden ayıran şeyi görememek oldu. Kötü yorumların sebebinin beklentinin yüksek olduğundan kaynaklandığını tekrarlamak isterim. Gerilim-korku türünün gurmeleri için vasat olduğunu düşünsem de genel izleyici için başarılı sayılacak bir korku filmi diyebiliriz.