Film Önerisi: Sonsuzluk ve Bir Gün

Eşsiz müziği, duygusal ve gerçekliği yansıtan sahneleriyle mükemmel bir film ve detayları.

Herkese merhaba. Bu haftaki üç yazımda içimi ısıtan, en mutsuz anlarımda bile izlediğimde bana iyi gelen üç filmden bahsedeceğim. Bunlardan ilki hem müzikleriyle, hem atmosferiyle hem de ismiyle beni içine çeken film olan: Sonsuzluk ve Bir Gün. Gelin biraz daha yakından inceleyelim bu güzel filmi.

Sanırım izlediğim ilk Yunan yapımı filmdi bu film ama son olmadı. Yönetmeni Teodoros Angelopulos'un yine bu denli güzel birkaç filmini daha izledim ama Sonsuzluk ve Bir Gün hep ayrı bir yerdedir benim için. Bruno Gnaz ve Isabelle Renauld'un başrollerini yaptığı ve dediğim gibi Angelopulos'un yönetmenliğini üstlendiği bu film ayrıca 1998 yılında Cannes Film Festivalinde Altın Palmiye ödülü almaya hak kazanmıştır.

Şimdi filmin detayına girmeden önce "Ruha iyi gelen müzikler" yazımda bahsettiğim ve bu filmin ana müziği olan ve bestesini Eleni Karaindru'nun yaptığı müzikler de filme apayrı bir estetiklik katıp, film ve konuyla bütünleşmiş sahnelerin ortaya çıkmasını sağlamış, söylemeden geçemeyeceğim.

Kimi sahnesiyle beni ağlatan, kimi sahnesiyle içimi huzurla dolduran bu film bakalım neyi anlatıyor, neye değiniyor?

İlk başta ismiyle beni kendine çeken bu film tekrar tekrar izlesem de bende hep aynı samimi duyguları uyandıracak. Hangimiz bilebiliriz ki ne zaman öleceğimizi? Hangimiz diyebiliriz ki bu günümüzün son günümüz olmadığını? Peki ya bilseydik bugünümüzün son olduğunu, değiştirir miydik bazı şeyleri?

Hikayemiz ana karakterimiz olan Alexandros'un ölümcül bir hastalığı olduğunu öğrenmesi ve köpeğine bakacak birini aramasıyla başlar. Zihninden eski eşi Anna ile sık sık konuşan Alexandros kimi zaman da ondan fikir alır. Bir gün arabasıyla giderken cam silen çocukların polisler tarafından tutuklandığı görünce Arnavut bir çocuğu arabasına alıp ona yardım eder ve uzaklarda bir yerde bırakır onu. Sonrasında ise kızının yanına gider, ona hastalığından bahsetmez ama ona annesinin mektuplarını verir, sesli bir şekilde okumaya başlar kızı bu mektupları. Kızı mektupları okudukça 30 yıl önce sevgili eşi Anna ile son anları gelir aklına. Zihninde sanki o deniz kenarında o mükemmel şarkı eşliğinde dans ediyormuş Anna ile...

Kızının okuduğu mektuplardan sonra evden çıkar Alex ve arabasına alıp yardım ettiği küçük çocukla karşılaşır yolda. Çocuğun kaçırıldığını görüp peşinden gider ve ona yardım edip onu yanına alır. Arnavut olan bu çocuğu sınır kapısına götürür fakat çocuk ona yalan söylemiştir aslında kimsesi kalmamıştır orada, sonra ikisi kaçarak oradan uzaklaşırlar. Biraz sohbet etmeye başlarlar ve çocuğun söylediği şarkı üzerine bir şeyler anlatır Alex. Tüm hikaye boyunca çocukla konuşur, bir şeyler paylaşır Alex. Fakat gitmek bilmeyen bir şey vardır o da içten içe Alex'i yok eden özlemidir eşine karşı. Sürekli onu anımsar ve en sonunda da son kez birbirilerini gördükleri evlerinin önünde, denizin hemen kenarında dans ettiği anısı canlanır gözünde ve geride kalan bu iki sözle:

-Yarın ne kadar sürecek Anna?

-Sonsuzluk ve Bir Gün...

Bu sahne beni çok duygulandırmıştı, eşine özlem, çalan müzik eşliğinde birbirilerine son kez bakışları, ve bitiş... Mutlaka izleme listenize eklemeniz gereken bir film. İzleyeceklere şimdiden iyi seyirler.