Film/Dizi Sektörü ve Kadın
Medyanın kadınlarla alıp veremediği nedir?
Değişen zaman ve kadınlara yüklenen güzellik beklentileri haliyle medyaya da yansıyor. Özellikle 90'lar ve 2000'ler medyasında karşılaştığımız kadınlara yüklenen toksik beden algıları, karakter yüklemeleri bizi içten içe nasıl programladıklarını yaş aldıkça daha iyi anlıyorum. Çok sevdiğim yapımların içerisinde de bu soruna sıkça rastladığım için bu konuya sizin de dikkatinizi çekmek istedim. Uydurulmuş ve zararlı olan bu algılardan bir kaçına birlikte bakalım.
“Glow up” a ihtiyacı olmayan kadınları baştan yaratmak
The Princess Diaries (2001)’in karakteri Mia, prenses olduğunu öğrendikten sonra büyük annesi tarafından bir baştan yaratım seansı uygun görülüyor. 15 yaşındaki genç kızımız, kıvırcık saçlı, gözlüklü biri. Ancak hayır! Kıvırcık saçlarla ve gözlüklerle güzel olamazsınız (!) Hemen bir düzleştirici ve kontak lens edinmelisiniz. Böylelikle herkesin dikkatini ve saygısını kazanabilirsiniz. Ne yazık ki, bu sahnenin alt metninden bunu çıkarıyoruz. Bunu izleyen küçük bir kızın bilinçaltına ister istemez “Düz saç daha bakımlı ve güzeldir.” mesajı kaydoluyor.
The Mirror Has Two Faces (1996) filminde ana karakter makyaj yapmıyor ve doğal saçlarını kullanıyor diye çirkin yaftası altında kalıyor. Hamur işi, tatlı vs. gibi şeyler sevdiği için fazla kilolu olduğu söyleniyor (?) Tabii ki bu film bu konuda farklı mesajlarda içeriyor ama yine de bir noktadan sonra bu karaktere de bir kendini baştan yaratma nişanesi veriliyor.
Bridget Jones’s Diary (2001) filminde ise normal kiloda hatta zayıf denebilecek bir kiloda olan Bridget’e “toplu kız” diye hitap ediliyor. Bakın kadını tanımlarken ben bile tereddüt ettim. “Zayıf denebilir mi ya, zayıf sanırım.” diyerek kendimle bir tartışma içerisine girdim. Çünkü ben de bu tarz programlamalarla büyüdüm. Benim bilinç altımda da “Hiçbir şey zayıf olmaktan daha lezzetli değil.” Diyen bir Kate Moss var. Ama bu kadın düpedüz zayıf biri.
“Ezik” kızın feminenliği keşfetmesi
Sırf etliye sütlüye karışmıyor, kendi halinde diye ezik ilan edilen kızların esas oğlanlarla birlikte olmak istemeleriyle kendini baştan yaratıp, etek ve elbiselere uzaylı muamelesi yaptıkları o montajlarda burada işte. İyi de ben etek falan giymem, makyaj ne bilmem diyerek yola çıkarak bir bombshelle dönüşen kızlarımızda bu kez yine sahip oldukları tarzları ve kişilikleri terk ettiklerinde sevgiye ve ilgiye layık olduklarını aşılıyor izleyiciye. Zaten onların başta reddettiği, sonra da benimsediği tarza sahip olan düşman kızlara ezik muamelesi yapan tarafta kendileri oluyor bu kez. Mean Girls (2004) buraya örnek olan filmlerden biri.
Feminenliği reddet “kafa kız” ol
Bu programlamada da kızlarımız diğer kızlar gibi değildir. Esas oğlanımızda “diğer” kızlardan çok sıkılmıştır. Kızımız makyaj yapmayı bilmez, beceremez. Saçını yapmayı da beceremez. Zaten böyle şeylere vakti yoktur onun. Tesadüfen esas oğlanımızın dikkatini çeker. “Sen baya kafa bir kızmışsın ya, hiç diğerleri gibi değilsin. Çok doğalsın bir kere.” yorumunu alan kızımızın hayatının yönü değişir. Bu garip kızımız, sonunda garipliğinin karşılığını feminen kızları yenip esas oğlanı tavlayarak alır.
Bu roller genelde gençlik yapımlarında olduğundan, izleyen genç kadınların beynine bu programlamalar ister istemez yerleştiriliyor. Şunu yaparsan bu olur, öyle giyinirsen şu olur gibi düşünceler beyinlerde kendine yer buluyor. Ama değindiğim her konuda da görülüyor ki, kadınlar için “uygun” görülen her imaj, söz konusu kadını memnun etmek dışında herkesi memnun etmek için yaratılıyor. Birilerinin onayını almak için yaptırılıyor. Sadece kadın erkeği memnun etsin diye değil diğer kadınlarla rekabet edip kendini üste çıkarması gerektiği alt metinleri de veriyorlar. "Kadın kadının düşmanıdır." gibi rezil düşüncelerin benimsenmesi için çaba sarf edilen alt metinler de cabası. Kadın şunu giysin, şöyle davransın, bunu yaparsa şöyle erkekleri elde edebilir gibi düşüncelere ev sahipliği yapan bu imajlar yazının başında ifade ettiğim gibi her dönemde var oldular. Ben daha çok bildiğim zamanlara değindim sadece.
Eleştirdiğime bakmayın. Bahsettiğim her filme bayılıyorum. Hepsi en sevdiğim filmler arasında. Ancak bu, bu filmlerin noksanlarını göz ardı edeceğim anlamına gelmiyor. Medyanın kadınlar üzerinde kurduğu her baskının farkındayım. Baskıyı görmezden gelerek izlediğim şeylerden zevk almanın yolunu buldum sadece. Onların bakmamı istediği pencereyi kapatıp, kendime yeni bir pencere açmayı öğrendim.