Fish Cracker
Her gün bir sayfası daha kaybolan yazı dolu bir defter gibi.
Biri unutmamak için tüm hayatını yazmış ona, hatırlayamadığı her detayı her anı tekrar tekrar okuyabilmek için yazmış. Tüm güzellikleri oturtmuş yanına, bir bir anlattırmış. Özleyebileceği ne varsa, hepsini baştan sevmek istemiş. Hissetmeyi beklemeyi bile sevmiş. Güzel anlarından bahsetmiş, çiçekler koymuş aralarına. Güzel kokmayan günlere birkaç yaprak fazla iliştirmiş. Tekrar tekrar açılmaktan yıpranan sayfalarıysa ancak bakınca fark edebilmiş. Özlediği anlara tutunmaktan buralarda bir yerlerde korkmuş.
Ama en güzelleri koymamamış sadece, hatırladığı her bir köşeyi ve kenarı, almış yanına güzelce konuşmuş. Neden olmaları gerektiğini anlatmış. Birbirlerine birbirlerini kucaklatmış. Sevemediği ne varsa, önce kabul etmeye çalışmış. Öylesi tutmak istemiş her birini. Bazı öfkeleri bile aralara sıkıştırmış, ama çok durmamamış onların yanında, iliştirip geçmiş. Öyle sanarmış, bir bütün olabilmekmiş bu.
Anlarından vazgeçtiğini, anılarını yakalayabilmek için, çok sonra görebilmiş. Bunca tutmanın düşürdüğü günleri çırpınırken görmüş. Sahip çıkmanın anlamını yitirmiş belki. İnandıklarını yitirmeye başlayan herkes gibi, biraz titremiş elleri. Baştan konuşmuş herkesle ve her şeyle darmadağın kafasının içinde bir yerlerde. Kendine gelince sıra, önce sırasını sonraysa kendini bırakmış yüksek camlardan. Anca böyle ulaşırmış sorularına. Cevapları merak eden yokmuş henüz.
Eğer bu iki kardeşten biri, büyüdüyse şu an bir yerlerde ve kendilerine has duygular hissettiklerini düşünüyorlarsa aşağı yukarı böyle bir şeylerdir o hisler. Bir defteri yoksa bile, belki bir kamerası vardır. Çiçek sevmeyebilir belki, bu kadar yoğun anlamları olmayabilir. Dedim ya, aşağı yukarı tahminler bunlar. 13 dakikanın bende uyandırabildiği hisler sadece.